Öteki Gündem 30 ocak 2018 | Peygamberin Hayatı | Mehmet Okuyan

Öteki Gündem - 30 Ocak 2018

King Haber - Öteki gündem'de bu hafta Mehmet Okuyan ile birlikte peygamberin hayatı konuşuldu. Programda konuşulanları sizler için yazdık.

Cansu Canan: İyi geceler sevgili seyirciler, HaberTürk'e hoş geldiniz. Öteki gündem ile birlikteyiz. Bu gece öteki gündemde son ilahi mesajı getiren islam  dini, tebliğ ve temsil eden son peygamber Hz. Muhammed'in hayatını konuşacağız. Hz. Peygamberin yaşadığı olaylar ve peygamberlik süreci Kuran'ı kerimde nasıl anlatılıyor? Yetim ve öksüz olması onda nasıl izler bıraktı. Peygamberlik kendisine nasıl tebliğ edildi. Peygamberimiz hangi olaylarla sınandı ve bunlara nasıl sabır gösterdi. Taifte taşlanması onu nasıl etkiledi? Ve daha pek çok sorunun cevabını bu gece Öteki gündem'de bulacaksınız. Her zaman olduğu gibi şüphesiz ki..Konuğumuz kim: Samsun 19 mayıs üniversitesi öğretim üyesi prof. Mehmet Okuyan bugün öteki gündem'de konuğumuz. Hemde ayağının tozuyla umreden geldiği günlerden birinde hoşgeldiniz hocam.

Mehmet Okuyan: Teşekkür ederim Allah razı olsun. 
Cansu Canan: Safalar getirdiniz. Umarım boş gelmediniz. Doluluktan kastımın ne olduğunu biliyorsunuz. 
Mehmet Okuyan: Gittiğiniz gibi dönerseniz turist gezisi gibi olur, elbette öyle değil yani.
Cansu Canan: Duaları falanda ettiniz bizler için, dolu dolu her an.

Mehmet Okuyan: Benim hayatımda uyguladığım şey vardır zaten, gelenek kendime göre. Bir gün o gün benim hayatımda kim beni etkilediyse ne olduysa onlarla ilgili böyle müstakil namaz hariç secdeler yaparım ve secdede onlara dua ederim.  Size de dua ettim ekip olarak ismen, anarak kabe'nin yanı başında o duamın içerisinde bulundunuz.

Cansu Canan: Ay çok teşekkür ederim, o zaman artık yani hiç korkusuz böyle emin adımlarla ilerlemeye devam ediyoruz. Dualara güvenimiz tam.

Mehmet Okuyan: Duanın makbul olabilmesi için önce dua niye yapıldıysa o uğurda fedakarlık yapılmasını gerektiriyor. Öncelik gereken çabayı yapmak sonra Allah'tan yardım istemek gerekir bunun usülü budur. Size özellikle dua ettim, Habertürk aracılığıyla şu kadar insanın evine şu saatte ulaşmak benim hiçbir şekilde hayal edemeyeceğim bir hizmet kalemi. Bunun başına bir iş gelmemesi adına sizin de dini hassasiyetlerinizi daha yoğun yaşamanız adına, ekip adına daha başarılı işlere imza atabilmeniz adına ismen dua ettim. Allah mustecap buyursun inşallah.

Cansu Canan: Ekran başındakiler diyecek ki: ''Bu diyaloğu şimdi mi kuruyorsunuz'' diyebilirler. İnanın hocayı şimdi gördüm öncesinde görme fırsatım olmadı, hocamda rahatsız bugün. Şu an sağlam gözüküyor ama çok rahatsız evden çıkacak durumda değil ateşler içinde. Çok teşekkür ediyoruz kırmadığınız ertelemediğiniz için. Bugün biz istedik ki bugün öteki gündemde her daim peygamberimizin hayatını dönem dönem konuşuyoruz, sıklıkla yer veriyoruz. Mehmet hocayla birlikte Kuran'ı da fazlaca konuşup anlamaya çalışıyoruz. Biz istedik ki peygamberimizin hayatı bugün içinde yaşadığımız hayatı bir takım zorlukları var mücadeleleri var. Bazen bazı şeylerden ilham almak hepimize iyi gelebilir. Peygamberimiz ailesiyle imtihan olmuş. Bunu bir kul olarak nasıl aşmaya çalışmış. Evlat acısı çekmiş bununla nasıl başa çıkmış. Sevdiği memleketi bırakıp hicret etmiş o zaman neler hissetmiş. İşte biz peygamberimizin hayatını konuşurken onun dönüm  noktalarını ve hepimizin ilham alacağı, belki bizlere farklı bir bakış açısı sunabilecek noktalara değinelim istedik. Bunların en önemlileri de peygamberimiz bu gibi sıkıntılar yaşarken Allah'ta vahiy ile konuşuyor ona ne gibi nasihetlerde bulunmuş ne gibi yol izlemesini öğütlemiş onları konuşacağız. Bugün onun yaşadığı sıkıntılara şahitlik edeceğiz hem de ilahi yolu anlamaya çalışacağız. Bazı ayetlerin nüzul sebeplerini konuşacağız. Ve dolu bir program olacağından şüphemiz yok. Bir çok farklı kaynaktan yararlandım.

Etiket olarak #sabrediyorum diyoruz. Bugün sabrediyorum etiketiyle sorularını yorumlarını bizlerle paylaşan izleyicilerimize de , öteki gündem izleyenlerin programın sıkı takipçilerinin iyi bildiği kaynağı hediye edeceğiz. Bol bol bu kaynaktan hediye etmiştim ama dahada demiştiniz. Belirli kısıtlamalarımız var, hem bir tv programında belirli bir maddi çizgiyi aşmadan hediye vermemiz gerekiyor hemde birtakım parametreleri de gözetmeliyiz. Fırsat buldukça bu hediyeleri sizlere ulaştırmaya çalışıyoruz. Kuran meal defter hediye edeceğiz bugün. 

elmalılı hamdi yazır meali
Kuran Meal Defter

Mesele çok derin, bir o kadar da uzun, aynı zamanda keyifli. Hemen başlayalım isterseniz. Mehmet hocanın umreden geldiğinden bahsettik. Umre yolculuğunu da detaylandırmanızı isteyeceğim. Buraya peygamberimizin umresini konuşurken gelelim istiyorum. Ben peygamberimize peygamberlik geldiğinde hem yetim hem öksüz ama aynı zamanda çok kaotik bir ortamda bu dönemi çok kısa şekilde üstünden geçelim sonra seri şekilde hadislere girelim. 

Mehmet Okuyan: Şimdi biz programa başlarken,  şu sıralar yaşamakta olduğumuz bir ülke meselesi gibi duran, Afrinle ilgili, kardeşlemize Allah yardımlarını esirgemesin dualarımızı ifade ederek başlayalım. Peygamberimiz ve diğer peygamberler yaşadıkları coğrafyada bir takım sıkıntılar baş gösterdiği için özellikle de insan hak ve hukukunun ayaklar altına alındığı ortamlarda insani ilişkilerin dayanılmaz bir raddeye geldiği ve inanç noktasında da Allah'ın hiçbir şekilde affetmeyeceğini beyan ettiği şirk ortamlarında gönderilmişler. Yani peygamberler küfre mücadele ederek karşı çıkmışlar ama peygamberlerin karşı çıktığı ve büyük tepki gördüğü asıl muhataplar müşrikler olmuştur her zaman. Mekke'de de böyle bir ortam vardı. Faiz ve tefecilik belki insanlık tarihinin hiç yaşamadığı kadar büyük sıkıntıya dönüşmüştü. Kölelik ve cariyelik insan ticaretine dönüşerek hatta savaşların bir bölümü köle ve cariye edinmek için yapılır hale gelmişti. İnsan ticareti yapılıyordu, savaş insan elde etmek köle ve cariye elde etmek için yapılıyordu. İnançta şirk almış başını gitmiş. Kız çocuklarıyla ilgili korkunç bir uygulama yaşanmıştır.

Kız çocuklarını çukura gömen araplar!

Cansu Canan: Bu nasıl normalleşti kız çocuklarını gömmek? Bunun dayanağı neydi? Dediniz ki şirk almış başını gitmiş, aslında onlar taptıkları putları Allah olarak görmüyorlar. Allaha inanıyorlar ama teşbihte hata olmasın, küçük Allahçıkları var putlar. Tanrıcıkları var ilahçıkları var değil mi?

Mehmet Okuyan: Tabi o biraz detaylı bir konu ama kısacası, mekkeli müşrikler Allaha çocuklar nispet etmişler, o çocuklar Allahın meleklerini Allah'ın kızları sanmışlar. Allahın kızları aracılığıyla Allaha ulaşabileceklerini düşünerek melek aracılığını dinleştirerek şirke düşmüşler. Şimdi bir taraftan kendileri Allah'a kız çocuklar nispet ederken peygamberimizden önce bir taraftan da kendi kız çocuklarını öldürebilmişlerdir. Tabiki mekkeli müşriklerin hepsi bunu yapıyordu diyecek halimiz  yok. Orada özellikle sordum, kaç yaşında kız çocuklarını öldürüyorlardı diye. Her yaştan öldürülebildiğini ifade ettiler. Daha yoğun olarak 8-9 lu yaşları beyan ettiler. Doğar doğmaz öldürdükleri de var. Eşinin çukur başında doğum yapmasını isteyip, kız olursa doğar doğmaz gömdüklerine dair bilgiler var. Şair ferezdak diye ünlü bir şair var onun dedesinin 300 çocuğu satın alıp ölümden kurtardığı ifade ediliyor. Niye öldürüyorlardı çocukları buna Zuhruf suresi 18.ayette temas ediyor. Orada buyuruyor ki yüce Allah'' süs içinde yetiştirilip, mücadelede açık olmayan yani savaşta bir katkısı olmayan sadece evde süs püs yetiştirilen biri mi bize müjdeleniyor'' diyerek böyle kendi çocuğunun evde bir nüfus kalabalığı yaptığını düşünerek. Birde arapların namusa çok düşkün oldukları ifade edilir kaynaklarda. Bu çocuk eğer namusu muhafaza edilme noktasında sıkıntı çekilecekse en iyisimi onu öldürmeyi yeğlerlermiş. Kuranda nahl, zuhruf, necm suresinde bunların bu işi yaptıkları ve Allah'a kız çocuıkları isnad ettikleri ama kendilerinin kız çocukları olduğunda öldürdükleri ifade ediliyor. Cansu hanım ben mesela, başka birisi dese ki, bir adam kendi kızını diri diri gömüyor buna inanmazdım. Bunu bir insan yapamaz yani kendi çocuğu çünkü, ama bu konuda kuran çok açık beyanlarla sesleniyor. Nahl suresinde buyuruyor ki: ''bunlardan birine kız çocuğu müjdelenince öfkesinden suratı kapkara kesilirdi. Kendisine yapılan bu kötü müjdeden dolayı kavminden utanırdı. Onu bir alçaklık sebebi olarak evde mi tutsun yoksa toprağa mı gömsün? Ne korkunç bir hüküm veriyorlar.'' diye nahl suresi 56-59ç.ayetlerde bunu anlatıyor. 

Çok önemli birşey söylemek istiyorum. Bu olayı anlattığımız zaman sağda solda derler ki, mekkeli müşrikler bu canavarlığı nasıl yaptı. İki tane sebebi zuhruf 18.ayette beyan ediliyor. Böyle bir psikoloji onlarda hakim olabilir ama mesela bugün de kendi çocuklarını öldürenler var. Bu defa başka bir sebep gündeme geliyor. Yasak bir ilişki yaşanıyor ondan bir çocuk doğacaksa öldürüyor. Veya normal evlilikkte hamikleylen 1-4 ay arası onun öldürülebileceğine dair kanaatler ileri sürülüyor. Benim kurandan anladığım, bir çocuk ana rahmine düştüyse kuran ona nefs diyor. Çocuklara ruhun üflenmesinden önce onun insan olmadığı düşüncesiyle hareket ederek 3 aya kadar veya 120 güne kadar bunun yapılabileceğini söylüyorar. Ben buna şiddetle karşı çıkıyorum. bu işi yapanlar, kürtaj denen olayı gerçekleştirenlerin mekkeli müşriklerin kınandığı bir davranışı malesef bir müslüman hanım veya beyler hayatlarından uyguluyorlar. daha dün bu mkonuda bir arkadaş birley sordu. Milletin kendileinin yaptığı yanlışın fatıurasını henüz doğmamış bir bebeğe kesmöek vijdansızlıktır.

Çocuk aldırmak günah mı?

Cansu Canan: İstisnası olmak zorunda kadın tecavüze uğruyor yani.

Mehmet Okuyan: Tecavüz korkunç ,birşey de tecavüzden meydana gelen çocuğu öldürmek çok daha büyük cinayet değil midir. Tecavüz insanlık suçudur elbette. Bunu hiç bir insan meşru göremez. ama orada hiç suçu olmayan çocuklar cezalandırılıyor. Bunun tedbirini başka türlü alsın insanlar, faturayı günahsız çocuklara kesmesinler. Ne olursa olsun o çocuğun bu hayata gelme hakkı vardır yarının hangi olayla gebe olduğınu kimse bilmiyor. Fatura günahsız çocuklara kesilmemelidir. Bu benim düşüncem başkaları başka türlü şeyler söylüyorlar onlarda kendi düşüncelerinden sorumludurlar. 

Cansu Canan: Ama şunu merak ettim normal şartlar altında konuşmak istiyorum. Sıra dışı durumları kenara atalım. Normal şartlarda evli bir çift bebek sahibi oluyorlar kadın hamile kalıyor ama bununla ilgili şöyle bir dini olarak hani şu güne kadar izin vardır diye bir bilgi var, ben aslında bunu sormak istiyorum. Öyle izin yok mu? Bu izin nerede var? Hangi ayette hangi hadiste..

Mehmet Okuyan:  Mezhep fetvalarına dayalı bir gelenek oluşturulmıuş. Onun üzerinden bir takım kanaatlere geliştirilmiş zamanla, birbirlerini de tutmuyor. 1 aydan 4 aya kadar devasa bir zaman süreci burada söz konusu edilebilir diyorlar. Bu doğru değil. Niye doğru değil, Kuranı kerim bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğunu söyler. Maide suresi 32.ayette. Onun için ''Bir can cihana bedeldir'' deriz. Hiç bir sebep, karşılığında bir adam öldürmüşlük söz konusu değilse bir insanın öldürülmesi için gerekçe değildir.  İnsan kelimesi değil nefs kelimesi kullanır, insanın ilk aşamasına nefs deniyor, onu öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir der Allah. Şu kadar zamana kadar olursa alınabilir gibi zaman aralığı doğru değil buna Kuran izin vermez. Bu son derece tehlikeli bir işlemdir, bakın insanlar mahşerde diriltilecekleri zaman, tekvir suresinde insanın yüreğini titreten ifadeler var. Daha henüz amel defterleri açılmadan henüz mizan denen tartı kurulmadan henüz şahitler getirilmeden henüz herhangi bir yargılama teknikleri uygulanmadan tekvir suresinin 8 ve 9.ayetlerinde Allahu tela buyuruyor ki:'' diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda, hangi günahından dolayı öldürüldüğü'' Bakın namaz kıldınmı onu yaptın mı bunu yaptınmı demeden, onları ilk bekleyen soru, iş okadar büyük olduğu için öldüren adam üzerinden değil de öldürülen çocuk üzerinden anlatıyor. Öldüren o kadar ağır bir suç işlemiştir ki allah onu muhatap almaya bile değer gömüyor. Mekkede yaşanıyordu bu olay. belki bir süre sonra peygamöberimizin Hz.Aişe ile evlenme yaşı varya 9 üğzeinde n gidiyor. Ben buna da inanmıyorum oradaki 9 yaşın 8-9 yaşına kadar kız çocukları öldürülüyordu diri diri, kız çocuklarının daha çok, o 9 yaş kim öşdürülecek, kim sağ kalacak belli olmadığı için sanki onların yaşı 9 dan sonra hesap ediliyor. 

Cansu canan: 9 mu milat oluyor. 9 yaşında denilene aslında 18 mi anlayacağız. Sıfırı 9 yaş kabul ediyoruz.

Mehmet Okuyan: Araplarda onlu rakamları söylemem geleneği de var. 9 deyince 19 olduğuda anlaşılır. Birde regl aşamasından sonraki yaşlarının esas alındığına dair bakış açıları da var. 8-9 lu yaşlarda kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Eğer bu böyle devam eder sürer giderse insanlık nesli yavaş yavaş yok olmayla yüz yüze gelebilirdi. Tam o aşamada rabbimiz Hz. Peygamberi insan haklarının zirvesi denebilecek donanımla şekillendirerek bu vahyi ona göndermek suretiyle insan oğlunun yaşayabileceği korkunç bir akıbetin önüne geçerek son peygamberi son mesajla göndermiştir. İnsanlığın o can yakıcı yaşadığı pozisyonlara müdahale etmek için.

Kuran'da insan hakları

Cansu Canan: Ben aslında başka meseleden devam edecektim ama siz insan haklarıyla noktaladınız oradan devam edeyim. Peygamberimizin insan haklarına ne kadar değer verdi. Veda hutbesi bile başlı başına deklerasyon sayılabilir. Kölelikte satüyü ortadan kaldırması, herşeyi normalleştirmeye çalışması, şartlar el verdiği sürece. Ama bir tartışma var, bunu da soracağım benim amacım bu biliyorsunuz. Kurana göre insan olmak insanın bir takım görevlere mükellefiyetini içerir. Bu görevlerin başında insanın yaratıcısına karşı görevleri var. Namaz, oruç, zekat.. Bunlar yaratıcımıza karşı görevlerimiz. Diğer insanlara karşı görevlerimiz çalmamak, yardımcı olmak sadaka vermek vesaire. Bir kısmı zengin ve yönetici durumundakiler bu kuralları bağladığı görülmeke, yani kuranda kölenin haklarından söz edilmemekte ancak kölenin efendisine yumuşak olması öğütlenmekte. yine kuranda kadının eşitlikten çok erkeğin adil ve yumuşak davranması ödevleri var. Ödev olan bu yükümlülükler, yararlanacak kişiler için neden bir detay içermiyor yada biraz daha basitleştirip şunu sormak istiyorum: Kölelerinize böyle davranın yada kadınlarınıza böyle davranın ama insan hakları getirmiş diyoruz ama halen bir köle ve yönetici ilişkisinden bahsediyoruz. Biraz sonra kadın haklarına da geçeceğiz. Kadının erkeğe eşit olmaması şeklinde yorumlanabilecek ayetler var. Buda bir tartışma konusu buyrun.

Mehmet Okuyan: Bende şaşkın şaşkın dinliyorum dediklerini. 
Cansu Canan: Ben sorarım. Odada konuştuğumuz cansu yok burada, her fikre açık cansu var herşeyi sorar.
Mehmet Okuyan: Kuranda bunlar var demek yerine ''kuranda bunlar var mı?'' demek daha doğru.
Cansu Canan: İnsan hakları var değil mi saygı duymak, ötekileştirmemek. Bunun yanında şöyle ayetlerde var. Kafirlere ölümü serbest kılan, onlarla savaşın sonra öldürün diyen. Nasıl insan hakkı bu diye soru çıkıyor ortaya. Doğru şekilde açıklarsak soru ortadan kalkabilir kaldıralım istiyorum zaten.

Mehmet Okuyan: Kuranı kerim hiç bir zaman bir insan inanmıyor diye öldürülmesine dair söylem geliştirmemiştir. Böyle birşey yok. Kuramda savaşla ilgili emirler var doğru ancak kiminle savaşılacağı noktasında kuranın söylediği gayet nettir. Savaş açanlara karşı kendini savunmayla alakalı bir ödevidir bu. Bunu başka kim nasıl algılayabilir ki, dünyanın neresinde ne zaman yaşanmış olursa  olsun saldırıya uğramış insanların kendisini savunması kadar doğal ne olabilir? Kuranda meal algısıyla meselenin arka planına tam ulaşmadan, ayetlerin vermek istediği mesajlara tam nüfuz etmeden ''müşrikler nerede bulursanız öldürün'' gibi algının kapısı aralanıyor. Kuran böyle şeyler söylemez. Kuran bakara suresinin 190-193.ayetleri kimlerle savaşılacağını gayet net bir şekilde ortaya koyar. Ayeti kerimelerin bize verdiği mesaj ''Kim size savaş açmış ise onlarla savaşın'' şeklindedir. Hatta Bakara 190.ayetin sonunda ''sakın ha saldırgan taraf siz olmayın, Allah saldırganları sevmez'' diyor.

Cansu Canan: Bakara 179.ayette kısasta hayat vardır meselesini de bu konuya yoruyorlar. Ben ilgili ayetleri de buluyorum bir taraftan.

Mehmet Okuyan: Kısas, birini sebepsiz yere öldürmüş ise sebepsiz yere öldüren katilin cezasının ölüm olduğunu söylüyor fakat bir şey daha koyuyor o ayette. 

Cansu Canan: Bir dakikla birşey daha söyleyeceğim ben. Tevbe 5.ayet ''Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.'' buna paralel bir çok ayet var. Bakara 191-193-216, tövbe 123.ayetler bu görüşe delil gösterilmiş.

Kısas hükmü nedir?

Mehmet Okuyan: Aynı ayeti okuyoruz. Bu kelimelerin kullanım tekniği göz önünde bulundurulmadan bir meal mantığı ile yapılan bir çeviriden hareketle sonuç çıkarıyorlar. Kısasla ilgili tevratta hem kısas hem diyet vardır, incil'de sadece diyet var, kuran'da kısas var ama diyette var. Biri öldürülenin yakınlarında bir tanesi diyete razı olursa kısas hükmü düşer. Bu şahsi suçlarla alakalıdır, durduğu yerde duran kişinin kısasından falan söz edilmiyor. Medeni dünyanında pek çok yöresinde uygulanan, sebepsizce gelip birini öldürüyorsa nasıl bir cezadan söz edebiliriz? Niye öldürdün sebebi yok. Onun cezası Kuranın dediği gibi kısasta olabilmelidir. Kuran, öldürülmenin karşılığında sadece kısastan söz etmez diyetten de söz eder. Garipsenecek birşey yokki. Kuran her önüne geleni öldürün demiyor. Bakara 191.ayeti okuyor 190.ayeti okumuyor. 190.ayetten başlıyor bu iş. ''Allah yolunda savaşın, sizinle savaşanlarla'' yazıyor. adamlar mekkeden müminleri kovmuşlar onları evsiz yurtsuz, eşyasız malsız mülksüz bırakmışlar. Medineye hicret etmek zorunda kalmışlar, onların yaptığı görülmeyecek, onların vatansız kalmalarına kimse bakmayacak, sonra vatanı geri almak üzere birisi mücadele edince islamda savaş varmış. Burada bir şley daha diyor ''Saldırgan taraf siz olmayın, Allah saldırganları sevmez'' Bu 190.ayet. 191.ayeti okuyalım: ''Onları nerede yakalarsanız'' diyor. Onları yani sizinle savaşanları. ''Onlar sizi nasıl yurtlarınızdan çıkardıysa sizde onları çıkarın'' yani daima bir karşılık verilmesinden söz ediliyor. durduğu yerde durana kimsenin bir şey dediği yok. bu çamur islama ve kurana tutmaz. 

Cansu Canan: Bir izleyicimiz demiş ki: ''Program gergin başladı'' program gergin başlamadı, o ayetleri hocaya sordum bilerek. Hoca düzeltsin diye. Yoksa bizim aramızda bir gerginlik olamaz . Hocam sizce olur mu? 

Mehmet Okuyan: Olmaması lazım. Ona bir kapı aralamak bile akla ziyan.

Cansu Canan: Zaten dost bulmak zor bu devirde, bulduklarımıza da sıkı sıkı sarılalım. Benim mantalitem o yani.

Mehmet Okuyan: Tevbe suresi 5.ayeti ateist sitelerin en çok polemik konusu edindiği ayet. Ne diyor ayette: ''O haram aylar çıktığı zaman..

Reklam arası

Müşrikleri öldürün ayeti ne anlatıyor?

Cansu Canan: İnsan hakları meselesinde kalmıştık. Öldürün ayetinin açıklamalarını yapıyorduk. Tevbe suresi 5.ayette kalmıştınız buyurun.

Mehmet Okuyan: Tevbe suresinin 5.ayetinin önünü ve arkasını okumadan olmaz. 

Cansu Canan: Hepsi mi önlü arkalı? Bir yerden başka bir yere geçmiyor mu?

Mehmet Okuyan: Hayır, bu ayetlerin sıralanışı tevkifidir yani vahiyle belirlenmiştir. Hepsi muhteşem bir konu bütünlüğü meydana getirecek dizayna sahiptir. Ne diyor ayette ''faktulûl muşrikîne'' şimdi arapçada , bu kitap arapça yani arapçanın kelimelere harflere edatlara, takılara yüklediği bir takım ekstra manalar var. Takılar çok önemli, şimdi diyor ki: ''faktulû el muşrikîne'' El takısı o müşrikleri demektir. O müşrikler hangisi, anlaşmayı bozan müşrikler. Çünkü önceki ayette anlaşmayı bozduklarından bahsediyor. Anlaşmayı bozup müslümanları medinede ki münafıklarla işbirliği yaparak arkadan vurma teşebbüslerine girdiler. Allah'ta o anlaşmayı bozanları bulduğunuz yerde öldürün diyor fiili bir savaş var zaten devam ediyor. O savaşta düşman askerini gördüğünüz yerde öldürün. Bir kadın evde otururken bulduğunuz yerde öldürün demek değil bu. Herhangi bir müşrik kast ediyor olsaydı ''faktulû muşrikîne'' demesi lazımdı oysa buradaki ifade ''faktulû el muşrikîne: O müşrikleri'' ifadesiyle kiminle savaşılacağı beyan ediliyor. Bunlar zaten fiilen savaş açan savaş eden ve müslümanları yerinden yurdundan kovup vatansız bırakan saldırgan, zalim tipler. Bunlarla savaş devam ediyor, durduğu yerde duran herhangi birine kimsenin birşey dediği yok.

Kuran 6236 ayettir ve Kuranı kerim bir meseleyi ele alırken herhangi bir yerde o meseleyi alıp bitirmez serpiştirerek anlatır. Bu bir kuran üslubudur. Kuran adına biri konuşacaksa Kuran'da şu var şu yok, kuran şöyle diyor diye çıkış yapacaksa Kuranın tamamını bilmesi lazım. Şimdi ben onlara söylüyorum, o soruları kim gönderdiyse, sizin aracılığınızla ifade ediyoruım. Gitsin açsınlar 4.surenin

Cansu canan: Bu soru değil, bununla ilgili makale yazılmış. Onun içinden çıkardım soruyu.

Mehmet Okuyan: Tamam bunlar zaten sıkça çıkıyor karşımıza.

Ben bu arada söyleyim, sizinle olan programlara çalışırken anti tezleri okuyorum. Önce başlıkları çıkarıyorum sonra bunna karşı ne söylenmiş bunları yazıyorum.

Sadece beni değil herkesi dinlesinler!

Mehmet Okuyan: Doğrusu bu, danışıklı dövüşün bir alemi yok. dolayısıyla bir hakikatın gündeme gelmesi için herkes elinden geleni yapsın. izleyiciler izlesinler ikna oluyorlarsa eyvallah. İkna olmuoyorlarsa başkalarını dinlesinler başkalarının kitaplarını da okusunlar. Başka sözlere de kulak versinler, Kuran bize bu ahlakı öğretir.

Cansu canan:  Bu çok önmli değil mi hocam, aman dinlemeyin onları diyerek küçümsemiyorsunuz kimseyi.

Mehmet Okuyan: Onu söylersem kendime hakaret etmiş olurum, ben düşüncemden ve görüşümden eminim. Benim düşüncemi bir başkasının mahkum edebileceği kanaatinde değilim. Dolayısyla başkalarını da dinlesinler mukayese yapsınlar. Hangisinin doğru olduğuna kendileri karar versinler. İnsanların vijdanları ve fıtratları hakikatı kavramalarında son derece belirleyici bir role sahiptir. Şimdi zumer suresinde 17-18.ayetlerde ''Şu kullarımı müjdele ki, onlar söze dair herşeye kulak verirler. En güzel söze uyarlar.'' En güzel söz en güzelin sözüdür Allahın sözüdür. Ben bu söze güveniyorum, bu sözün başımı yere eğdirmeyeceğine inanıyorum. Onun için kim kimi istiyorsa izleyebilir, kimin kitabını isterse okuyabilir. bizim dediklerimiz Allahın vahyinden anladfıklarımızdır. Hata yaparsak bize aittir vahtye ait değildir. suçlama kurana geliyorsa, bu konuyu dile getirenleri de Kuran adına nasıl konuşulur noktasında bilgilendirmemiz gerekiyor. Nisa suresini açsınlar 89-91.ayetleri, bakara 190-193.ayetleri okusunlar. Tevbe suresi 1-14.ayet kadar okusunlar ve nihayet bir yeri daha okusunlar. Hac surewsinin 39.ayeti: ''Kendilerine haksızlık yapıldığı için kendilerine savaş açılanlara karşı tarafla savaşma izni verildi'' diyor. İki şey söylüyor. 1- Haksızlığa uğradılar. Yurtlarından kovuldular, mekkeyi terk ettiler. 2- Savaş açıldı onlara. Mekke'nin içinde yapmadıkları eziyeti bırakmadılar. Medine'de de huzur bırakmamak adına her türlü entrikaya baş vurdular. Bedir, uhud, hendek savaşları medine civarında geçen savaşlardır.

Cansu Canan: Mesela birebir de alıyor kılıcı sen bizim hanıma böyle yapmışsın deyip kılıçla geliyor. Günümüze evirirsek bu meseleyi, ordular düzeyinde savaştan bahsetmiyorum. Şunu nereye koyacağız peki: ''Allah havale ediyorum'' meselesi de vardır bizde. ama burda diyor ki, haksılığa uğratıyor savaşta açıyor nefes aldırmıyor. O kadar  kötülük yapıyopr ki artık ''Allaha havale ediyorum'' demekten de şey oldun.

Mehmet Okuyan: Allahu teala onlarla mücadele edin diyor.  Allah bize siz ayakta durun diyor biz diyoruz ki sen onları kahret. Öyle bir kahır yok zaten, elimizden geleni yapacağız. Çok önemli üç ayet okumak istiyorum. Bakın, cihad diye bir kavram var cansu hanım. Böyle sokakta herhangi bir yerde ''Cihad nedir?'' diye sorun, size verilecek cevaplar ''adam öldürmek'' olur. Vallahi billahi tallahi bak yeminle söylüyorum cihad kavramı Kuranda adam öldürme noktasında savunma savaşı yapma manasında kullanılır ve onun ötesinde bunun 4 tane daha farklı anlamı vardır. Saldırıya uğrayanlar savunma amaçlı cihad ederler, kafirlerle münafıklarla açılmış savaşa karşı mücadele ederler.

Cansu Canan: Kestiğim yeri çok iyi biliyorum oradan devam etmenize izin vereceğim ama peygamber efendimizin fiziki bir savaşa girme  meselesini de burayla açıklıyoruz. Yani aslında başka bir yolu olsaydı onu tercih etmeme durumu olur  muydu?

Cihad adam eksiltmek değil adam kazanmaktır!

Mehmet Okuyan: Mumtehine suresini onun için açtım. Cihad çaba sarf etmektir, var gücünü ortaya koymaktır. Cihad zorlamak demektir, Cihad Kuranı anlatmaktır. Furkan suresi 52.ayette '' Onlarla kuran aracılığıyla cihad et. Büyük cihad budur.'' En büyük cihad adam kazanmaktır. bizim literatürümüzde adam eksiltmek değil adam kazanma faaliyetidir. Bu o kadar böyledir ki mumtahine suresinin 7.ayeti: ''Kim bilir, belki de Allah sizinle arasında düşmanlık bulunanların kalbine bir sevgi koyabilir.'' Bakın düşmanla karşı karşıyayken bile sizin öncelikli hedefiniz onu kazanmaktır. Peygamberimiz bu ayeti anlatırken çok harika bnir şiirimsi bir ifadeye imza atmış, buyurmuştur ki: ''sevdiğini ölçülü sev, gün gelir onu sevmemen gerekebilir. sevmediğine karşı ölçülü davran gün gelir onu sevmen gerekebilir.'' siz adamı kazanmak üzere harekete geçeceksiniz. Fussilet suresinin 34.ayetinde Allahu teala buyuruyor ki: ''İyilik ve kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şekilde karşıla. Birde bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık bulunanlar sımsıcak dost oluvermişlerdir.'' Cansu hanım, fussilet 34.ayet. Kötülük ve iyilik bir olmaz sen kötülüğü iyilikle karşıla birde bakarsın ki seninle arasında düşmanlık buılunan sımsıcak dost oluvermiş.'' bizim cihadımız adam kazanmaya yöneliktir.

Şimdi geliyorum Mumtehine Suresi 8.ayete. Buyuruyor ki Allahu teala: ''Allah sizi şu kimselerle alakalı şunu yapmaktan engellemez. Şu kimseler ki din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yerinizden yurdunuzdan çıkarmamış, onlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı Allah yasaklamıyor. Allah adil davrananları sever.''(Mumtehine/8) Bu ayet burada dururken kim Kuranla ilgili diyecek ki ''Kuran kimi görürsen onu öldür diyor'' Asla Kuran böyle birşey söylemiyor. Kendilerine savaş açılan ve yerlerinden yurtlarından çıkarılan bu insanların ne yapmaması gerektiği de mumtehine 9.ayette belirtiliyor. Orada diyor ki rabbimiz: '' Size savaş açmış, sizi yerinizden çıkarmış, düşmanlarla işbirliği yaparak yardım edenler varya, onları sakın dost edinmeyin. Onları dost edinenler zalimlerin ta kendileridir.''(Mumtehine/9)

İslamda kölelik ve cariyelik var mı?

Cansu Canan: Kuran köleliği kaldırıyor mu? Domuz eti, alkol üzerine kesin yasak var değil mi? Haramdır bitti. Ama kölelikle ilgili böyle kesin bir hüküm yok mu kalkmasıyla ilgili.

Mehmet Okuyan: Kölelik ve cariyelikle alakalı. Kuranı kerim bir coğrafyaya geldi. Bu coğrafyada insanların bir takım alışkanlıkları var. Yerleşmiş bir takım kendilerince alışkanlıkları var. Bunlar eğer insan hak ve hürriyetlerine karşı ve onları zedeleyici unsurlar ise Kuran onlarla ilgili mutlak surette bir çözüm üretmiştir. Kuranın bir söyledikleri var birde söylemek istedikleri var. satırdan her şeyi okumazsınız satır arasından da okursunuz. Kuran'ın emrettiği tedebbür, satır arasını görebilmektir. Yani söylenenden hareketle söylemek isteneni yakalamaktır.

Mikrofon düştü

Cansu canan: Diğer yakanızdaki mikrofonu biraz daha yükseltmenizi rica edicem. Yayını izleyince bana kızmayın sonra.
Mehmet Okuyan: Kuranı Kerimde kölelik ve cariyelikle alakalı bunun sona erdirilmesi noktasında tam 9 tane prensip geliştirilmiştir.
Cansu canan: Tamamda mesela domuz eti yemekten daha, yani hangisi daha, neden o böyle kesilmiyor bir seferde.
Mehmet Okuyan: Domuz eti, içki kumar neyse bunlar şahsı, 1 kişiyi ilgilendiren.
Cansu Canan: Bir kişiyi ilgilendiren bir şey çat diye kesiliyor bıçakla kesilir gibi. İnsanlar köle statüsünde o neden mesela ima edilmiş.

Mehmet Okuyan: Köleliğe alışmış bir insanın bir anda hürriyetine kavuşmasının ona iyilik olmasını her zaman düşünebilir misiniz? O toplumda diyor ki mekkeli müşrikler köle ve cariye elde etmek için savaş ediyorlardı. Kölelik ve cariyeliğin beslendiği en önemli kaynak, savaşlar esirlik idi. Şimdi bakın 9 tanenin 8 tanesini söylemem gerek yok. Bir tanesi anlamak isteyen için yeterli olacaktır. Enfal suresinin 67.Ayeti: '' Hiç bir nebi'nin esir alma hakkı yoktur.'' Esir alamazsınız diyor bitti. Esir almayı bitirince bu sistem can damarını kaybetti demektir. Gelişim bütün esirler ve cariyeler büyük oranda savaşlarla elde ediliyordu. Savaşlar sonrasında ganimet olarak alınıyordu. Enfal suresi 67.ayet esir alma sisteminin bu peygamberi öğretide yer alamayacağını söylüyor, yok. Peki savaşlarda esir alınmışlar varsa onlar ne olacak? Onuda muhammed suresinin 4.ayetinde ''Savaşta kafirlerle karşılaştığınız zaman onların boyunlarını vurun. Siz onları sindirdiğiniz zaman bağı sıkı tutun. Ya karşılıksız bir iyilik olarak bırakın yahut da fidye alarak bırakın.''(Muhammed/4) Esir olarak tutulmak yok. Bu burada dururken esir almayı yasaklıyor.

Cansu Canan: Fidye alamazsan karşılıksız bırakın demiyor. Ya karşılıksız bırakın yada fidye alın diyor.
Mehmet okuyan: Fidye vererek durumu yoksa karşılıksız bırakmak.
Cansu Canan: Onu yapmayadabilir. ''Ben fidye verene kadar tutuyorum'' der. 10 yıl yanımda çalışsın der, fidye veriyor böylece.
Mehmet Okuyan: Onu diyemez, Enfal 67.ayet bunu red ediyor. Siz alınabilecek fidyeyi teklif ediyorsa alırsınız yoksa bir iyilik olarak bırakacaksınız diyor. Bu iki ayet bu işi bitirdi ama peygamberimiz vefat ettikten sonra malesef müslümanların bir bölümü bu sanki Kuran'ın (emriymiş gibi savundu.) Daha 7 ayet daha var. Onlarla mükatebe anlaşması yapılmasından tutunda infakın onlar üzerinden verilmesi gerektiğine, muttakiliğin ölçülerini onları serbest bırakmaya,  kefaret ödeneklerinde seçeneklerden birinin köle azadının belirlenmesine varıncaya kadar. Zekat verilecek insanlar arasında bunların zikredilmesi hep bunların serbest bırakılmasına yönelik tedbirler. Ama en önemli, en belirleyici ve bence sistemin ana damarını kesen husus Enfal 67 ile muhammed suresinin  4.ayetidir. Sonrasında müslümanların yaptığı kabahetleri Kuran'a fatura etmek doğru değildir. Yolcuya kızarak yola küsmenin bir alemi yok. Kuran metninin söylediği bu. Peygamberimiz köleyi köle olarak bulundurmamış yetmiyor mu bu? Müslümanlar peygamberimiz hayattayken köle azad etmek için adeta yarışırdı yetmiyor mu bu örnekler. Daha sonra coğrafik unsurlar ve insani zaaflar malesef köleler ve cariyelerle alakalı (şeyler uyduruldu) Bir tane köle veya cariye sahibi kişi sınırsız cariye alabilirmiş, yok öylşe şey ya. Bu nereden geliyor yani filanca falanca bunu böyle uyguladı diye dinde böyle istiyor sözünü söyleyemeyiz. Kuran'ın köle ve cariye  kapısı kapalıdır. Buradan kimse kendine yer aramaya gayret etmesin. Metin gerçekten söylemek istediği noktasında ada değil söylediği budur ve bunun bitirilmesini ister enfal 67.ayet bunu yasaklar.

Cansu canan: İnsan haklarında kadın hakları da önemli benimde titiz olduğuım konu ayrı bir programda tekrar dönebilirim. peygammberimize peygamberliğin gelişi.. Onunla ilgili anlamamız gereken hadiseler var. Bununla bağlantılı olarak şuradan başlamak istiyorum. Ümmi olması yani okuma yazma bilmiyor oluşu. Okuma yazması yok muydu peygamberimizin? Farklı görüşler var bununla ilgili. Okuma yazma bilmiyor olması gerekirdi diyenler var. Bilseydi önceki kitapları okurdu önceki dinleri. Zaten müşriklerin de bozarak yaşadıkları ''önceki dinleri değiştirerek verdin'' yada ''o kitaplardan okudun kaynaklardan okudunda bunları söylüyorsun'' diyebilirdi diyorlar. Bunun peşine de şu ayeti gösteriyorlar. Ankebut suresi 48: ''Ve sen, bundan önce kitap okumadın. Ve sen, O’nu elinle de yazmıyorsun. Öyle olsaydı, batılda olanlar elbette şüphe ederlerdi.''(Ankebut/48) Allah'ta bunlara cevap veriyor bu ayetle diyorlar. Bu görüşü savunanlar.

Peygamberin ümmi olması ne demek?

Mehmet Okuyan: Anladım.
Cansu canan: Ne mutlu bana hocam. Demek ki anlatabiliyorum derdimi.
Mehmet Okuyan: Ben ümmilik konusunu anlatıyım yarım saat sürer ama.
Cansu canan: Hayır hocam 5 dakikada da anlatabilirsiniz, inanıyorum yapabilirsiniz.
Mehmet Okuyan: Ankebut suresi 48.ayeti doğru anlayabilmek için Şura suresinin 52.ayetini bilmek lazım. O ayeti bilmeden bir tanesiyle (olmaz.) Deminden beri onu söylüyorum bütüncül bakacağız. Hayra vesile olalım canım. Ben peygamberimizin ümmi olduğuna inanıyorum çünkü 2 tane ayet var. Araf suresi 157-158.ayetler.

Cansu Canan: Okuyum mu? Araf Suresi 158: De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir resulüyüm. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.

Mehmet Okuyan: Bu 158.ayet. 157.ayette de var. ''Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar.''

Cansu Canan: birde okuma yazma bilmediğini kast eden başka ayet var. Bakara suresi 78: Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler.

Mehmet Okuyan: Yarım saat sürsün. Kuran'daki bir kavramı konuşuyoruz şimdi. Bir hayrımız olsun gerçekten, yoksa birşey anlamayacağız.
Cansu Canan: 12 dk sonra gitmemiz gereken bir reklam var orada böleceğim baştan söyleyim.
Mehmet Okuyan: Dedinizya Bakara 78.ayet, bizim sorunumuz ne biliyor musunuz cansu hanım. Bir ayeti okurken yanındakini okumamak.
Cansu Canan: Birde favori ayetlerimiz var hocam. Oda bence büyük bir sorun.

Mehmet Okuyan: Şimdi bak okuyorum, o ayeti: ''Onlardan (Ehli kitaptan)  ümmiler var. O kitabı (Tevrat'ı) bilmezler. İşeri güçleri kuruntulardır, ve onlar sadece zanna uyarlar.''(Bakara/78) Ümmi demek okuma yazam bilmeyen demek dediniz değil mi? Bir sonraki ayeti okuyalım birde: ''Şu kimselere yazıklar olsun, o kitabı (Tevratı) okumuyorlar, fakat kendileri kendi elleriyle o kitabı yazıyorlar.(Bakara/79)

Cansu Canan: Hıhı
Mehmet Okuyan:Başka tepki vermen lazım. Ne hıhı sı?
Cansu Canan: Hocam doğru tepki mi var, bunun kriteri mi var?

Mehmet Okuyan: Ümmi okuma yazma bilmeyen değil miydi? Bak diyor ki Allah: ''Şu kimselere yazıklar olsun ki yazıyorlar bu kitabı elleriyle. Sonrada diyorlar ki: 'Bu Allah katındandır.' Az bir bedel karşılığında yazdıklarını satmak için.''(Bakara/79)

Ümmi demek okuma yazma bilmemek değildir, ümmi demek el kitabı bilmemektir. Yani Tevratı bilmemektir, okur yazarlıkla alakası yok.

Cansu Canan: Ben bunu anladım, nasıl tepki vermem gerekiyordu?
Mehmet Okuyan: Tamam hocam bitti diyecektin. Okuma yazmayla alakalı değilmiş diyecektin işte. Yazıyor adam çünkü, ''ketebe'' arapçada yazmak demektir, yazıyorsa bitti.
Cansu Canan: Araplara da ümmi deniyor mesela
Mehmet Okuyan: Hah, şimdi onu söyleyeceğim. Ümminin ikinci bir anlamı var
Cansu Canan: 3 anlamı var hocam
Mehmet Okuyan: Evet, ohoo baya iyi
Cansu Canan: Hocam iyisi kötüsü değilde yani bu :) tamam.

Mehmet Okuyan: İyi gayet iyi, Şimdi ikşici anlamı var oda Ali imran suresinin 2 ayetinde geçiyor orada ümmiler kitap ehlinden olmayanlar demek bağlamdan anlıyoruz. Birini okuyum hiç olmazsa: ''Ehli kitaptan öyleleri vardır ki onlara kantar dolusu mal emanet etsen onu sana aynen verirler. Öyleleri de vardır ki ona bir dinar emanet etsen dünyayı başına kaldırmadan onu geri vermez. Der ki 'Ümmilerle alakalı bizim onlara karşı bir borcumuz yok'(Ali İmran /75)  Bu ayetteki ümmiler ehli kitaptan olmayanlardır. Üçüncü anlamı ''Ümmül kuraya mensup olanlar'' yani şehirlerin anasına. Yani ümmiler demek mekkeliler demektir. cuma suresinin 2.ayeti bunu gayet net öğretir. Cuma Suresi 2: O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.

Öyleyse peygamberimiz ümmi idi. 1- Tevratı bilmiyordu. Şura 52.ayette diyor ki: ''Sen kitap nedir iman nedir bilmezdin.'' diyor. Kasas suresi 86.ayette ''Bu kitabın sana vahyedileceğini ummuyordun.'' bilmiyorsun yani böyle şeyler. Yani 1- Peygamberimiz tevratı bilmiyordu. 2- Peygamberimiz ehli kitaptan değildi. 3- Peygamberimiz mekkeliydi.  Ankebut 48.ayette ''Sen Kuran'dan önce herhangi bir kitap okumamıştın. Şimdi bu söylediklerini de sağ elinle yazmıyorsun, eğer öyle olsaydı bu hakkı iptal edenlerin şüphesi ayyuka çıkardı'' Ogünkü mekkeliler peygamberimizin herhangi bir ilahi metin okuduğuna dair tecrübesi yoktu çünkü peygamberimizin etrafında böyle şeyler okuyacak adamlar yoktu. Bilmiyordu, dini entellektüel kişi değildi 40 yaşından önce.

Kuran neden araplara cevap verdi? 

Cansu Canan: Ayetlere baktığımızda Kuranın genelinde, ''Deki'' diye başlıyor. Bunları bayrı bir programda konuşmuştuk, Allahu tealanın sesleniş tarzlarının anlamlarını ama burada dikkat çeken bir unsur daha var. Mekkeli müşriklerin kendi aralarında bir takım avam tartışmalar var. Ve Alahu tealanın Kuran-ı kerimde ''deki'' diyerek çok küçük ayrıntılara bile cevap verdiğini görüyoruz. niçin veriyor bu cevapları?
Mehmet Okuyan: Önemine binaen
Cansu Canan: O dönem için o topluluk için önemli. Evrensel bir kitaptan- ben değil de- ben bunların peygambere böyle dediklerini ve Allah'ın ona neden cevap verdiğini, niye burada daha farklı şeyler olması gerekmez miydi?'' diye tartışmalar var.
Mehmet Okuyan: Kuranı kerim o topluma geldi, oraya geldi, İlk muhataplar onlar. Siz bir dini öğretiyi birilerine
Cansu Canan: Evrensel bir toplumun nüvesini oluşturan bir kabile değil ki orası, yani öyle mi?
Mehmet Okuyan: Evrensel bir mesajın insanlıkla buluşturulduğu ilk muhataplar onlar. Onlardan ibaret bıraksaydı dediğiniz haklıydı.
Cansu Canan: Onlardan ibaret değil dünya, neden onların sorunları merkezde.
Mehmet Okuyan: Önce onlar ikna edilmeliydi. Orası bu ümmetin ilk nüvesini, çekirdeğini oluşturacak bir coğrafya ve insan topluluklarını oluşturuyordu. siz orayla alakalı çözümler üretmeden bir tık ötesini başkalarını nasıl ikna edeceksiniz. Yani sahabi dediğimiz o nesil ikna edilmeden, sahabilerin ikna etmesini nasıl bekleyeceksiniz. Olmaz ki bu teoriye aykırı, pratiğe de aykırı. Kuranın her ayeti ya doğrudan yada dolaylı olarak, ya hüküm açısından yada mesaj açısından evrenseldir. Biz her ayetten birşey anlarız o ayet ya hüküm olarak bizim hayatımızı ilgilendirir ya mesaj olarak. İlişkiler kurarız o ilişkiler üzerinden ayetin vermek istediği mesajı anlarız.

Hz. Muhammed okuma yazma biliyordu!

Ümmilikle alakalı söylemek istediğim bir şey var. Peygamberimiz ehli kitaptan değildi ve tevrat'ı bilmiyordu. Peygamberimizin ümmi yani okuma yazma bilmediğini söyleyenler peygamberin nasıl ticaret yaptığının cevabını vermiyorlar. Nasıl oldu da o Mekke'nin en parlak (dönemde), Hz. Hartice'nin ticaret kervanlarını nasıl götürüyordu. Diyorlar ki peygamberimizin okuma yazma bildiğini kimse söylemiyor, bu söylenecek bir şey değil ki. Başka özellikleri de onları da söylemiyorlardı. Onu söylememek onun onu bilmediği anlamına gelmez. Bedir savaşındaki esirlerin serbest bırakılma şartı 10 müslüman'a okuma yazma öğretilmesi idi. Biz bu kitaptan biliyoruz ki saf suresi 2: ''Ey iman edenler siz kendiniz yapmayacağınız şeyleri başkalarına neden söylüyorsunuz?'' (Saff/2) Hiç kimse o zaman ''sen esirleri serbest bırakılmasını okuma yazma şartına bağlıyorsun da kendin neden bilmiyorsun'' dememiştir. Hatta bakara suresinin 44.ayeti son derece çarpıcı bir mesaj içerir , ''Siz bu kitabı okuyor olmanıza rağmen kendinizi unutuyor da iyilikleri hep başkalarına mı emrediyorsunuz. ''(Bakara/44) Böyle bir emir doğru değildir çünkü peygamberimiz okuma yazma biliyordu.

Reklam arası


Cansu canan: Öteki Gündem'e Samsun 19 Mayıs üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Okuyan ile birlikteyiz. Peygamberimizin hayatını konuşuyoruz aslında. Peygamberimiz üzerinden yürütülen bir takım tartışmalı meseleleri ön plana çıkararak. Bu arada  #sabrediyorum etiketiyle yazan izleyicilerimize de ''Kuran meal defter (için buraya tıkla)'' hediye edecek düşün yayıncılık. Sağolsun kendileri seçip yollayacaklar.

Kuran Meal Defter

Hocam siz dediniz ki 'Ümmi demek okuma yazmayla alakalı değil.'' dediniz araya gitmeden önce. Okur yazarlık farklı, okuma yazma bilmek farklı gibi bir yaklaşımda bulunacaktınız araya gittik.

Mehmet Okuyan: Burada iki şey söylemek istiyorum. Peygamberimizin okuma yazma bilmesi onun vahiy adına söylediklerine bir zarar getirmez. Mekkeli müşrikler bu söylediklerini zaten peygamberimizin uydurduğunu söylüyorlar. Hani programın bir yerinde cansu hanım bir imkanbulalım, mekkeli müşriklerin hz. peygambere yönlendirdikleri 10 tane suçlama var, ben bunları konuşmak istiyorum. Ne demişler peygambere onun üzerinden sözümü biraz daha şekillendirmiş olurum. Bizim yaşadığımız ülkemizde okuma yazma oranı yüzde kaçtır diye sorsanız alacağınız cevap %5 civarı birşeydir.

Cansu Canan: ''Okuma yazma oranı bilmeyenlerin'' diyecektiniz değil mi?
Mehmet Okuyan: Evet, bilmeyenlerin oranı.
Cansu canan: Allah korusun hocam :) Okuma yazma bilenlerin oranı %5 olsaydı felaket.
Mehmet Okuyan: Türkiye'de okur yazar oranı..
Cansu canan: %95 okuma yazma biliyorsa bunun %30'u okur yazardır.
Mehmet Okuyan: Okur yazar demek, gündelik yayınları takip eden, onları okuyan. Yazar da o dünyaya yazılarıyla katkı veren kişiler için kullanılır. Peygamberimiz okuma yazma biliyordu.
Cansu canan: %3.78 imiş bu arada okuma yazma bilmeyenlerin oranı.

Mehmet Okuyan: Peygamberimiz elbette okuma yazma biliyordu ancak peygamberimiz dini anlamda bir entellektüel geçmişe sahip birisi değildi. Yani okur yazar değildi. Okur yazar olmamayı okuma yazma bilmemeye indirgemek doğru değildir. Eğer bu ayırımı yaparsak bütün tartışmada biter.

Cansu canan: Bir hadiseyle bağlayacağım bu dediğinizi. Peygamberimizin hayatını iyice okuyup araştırdığımızda 628 yılında Hudeybiye Barış anlaşması karşımıza çıkıyor. 628 dediğimizde ne oluyor, peygamberimizin peygamber oluşunun yani 19 yıllık peygamber. Müslümanlar adına Hz. Ali var. Karşıdakinin adı aklımda kalmamış. Şimdi baktığımız vakit Hudeybiye barış anlaşmasını herkes çok iyi bilir. Orada anlaşmayı imzalamayı istemiyorlar, problem çıkıyor. Sebebi de ''Ben Muhammed'in -onların hitabıyla söylediğim için muhammed diyorum- Allah'ın resulü olduğuna inanmıyorum, imzalamayacağım'' diyor adam. Hz. Peygamber diyor ki ''Ali imzala.'' Oda diyor ki imzalamam sil diyor silmem diyor, silersin silmezsin derken, Peygamber diyor ki ''Nereyi silmeni istiyor bu adamlar'' Hz. Ali de gösteriyor, Resul ve Allah kelimelerini. Okuma yazma bilmeyen bir insan bazı kelimeleri bilebilir ama, bu olay sonucunda derler ki ''Bak gördün mü Hz. Ali'ye göstertti anlattırdı, nereyi çizmemiz gerekiyor diye göster dedi diye okuma yazma bilmiyordu diyorlar.

Mehmet Okuyan: En yoğun delil de bu zaten. İyi özetlediniz ben ufak katkılar vereyim. Orada başlığı şöyle yazılıyor: ''Bu Allah'ın resulü muhammed ile kureyş arasında bir sözleşmedir'' bunu görünce mekkeli müşrikler ''Bunu kabul etmeyiz, zaten senin Allah'ın resulü olduğunu kabul etseydik bu kavgalara falan gerek kalmazdı, Abdullah'ın oğlu muhammed ile kureyş arasında bir anlaşmadır yaz'' diyorlar. Peygamberimiz işin gerginliğe dönüştüğünü görünce ''sil, neyi silmeni istiyorlarsa sil'' diyor. Oda silemem diyor. Biz Hz. Ali'yi böyle bilmeyiz, ona peygamberimiz ne derse onu yapardı böyle biliriz. Sonra peygamberimiz bu defa '''Neyi silmeni istiyorlar bana göster '' deyince oda gösteriyor.

Peygamberlerin 5 vasfı!

Kardeşlerimin mutllaka hafızlarında bulundurması gereken birşey var. Peygamberlerde 5 sıfat vardır. Sıdk, emanet, tebliğ, ismet, fetanet..

Sıdk: Doğru sadaat sahibi
Emanet: GÜvenilir
Tebliğ: Allahtan aldıklarını insanlara iletirler
İsmet: Tebliği yaparken masumdurlar, eksiltme veya ilave yapmazlar.
Fetanet: Yüksek zeka; zihin açıklığı, çabuk anlama ve kavrama yeteneği.

Herkes kendi evinden bilir, benim delikanlı var ahmet. 15 -2 yaşındayken reklamları tanırdı. Binada okurdu şu bu falan. Hayret 2 yaşında. Herkes biliyor şimdi üstün zeki çocuklar var daha 4 yaşında bilmediği yok neredeyse. Peygamber de onlardan daha zeki. Fetanet o anlamda zeki, hani fettan gözlü derler, başka türlü yorumlanıyorda öyle değil. Fettan gözlü: Gözünden zeka fışkıran demektir. Zekası gözüne yansıyan insan bön bön bakmaz.

Peygamberimizin bilmediği iki kelime. Bu benim kanıma dokunuyor. Peygamberimiz hangi iki kelimeyi bilmiyormuş. 1- Resul 2- Allah Bu iki kelimeyi tanımayan peygamber algısını nasıl delil olarak kullanabiliyorlar. Oysa peygamberimiz vahiy katipliğine yazdırırken kontrol ediyordu.

Cansu canan: Bende onu soracaktım, oraya da gelelim. Bu oku emri geldiğinde 'ben okuma bilmem demiyor mu?
Mehmet Okuyan: Öyle olsa ayette bulunurdu
Cansu canan: Nasıl?
Mehmet Okuyan: Cebrail as 3 kere ikra diyecek 1 kere yazılacak öyle şey olur mu. Kuran'ı kerim cebrail aleyhisselamın sözlerinin özeti değildir. Peygamberimiz bilmediği söylenen bu iki kelimeyi ben hiçbir şekilde peygamberimizin o zekasına o fetanetine vahye müdahil olan o bilgisine hiç bir şekilde yakıştıramıyorum. Benim ümmilikten anladığım okuma yazma bildiği ama 1- el kitabı bilmediği, 2- ehli kitaptan olmadığı, 3- Mekkeli olduğu. Kelime anlamı itibariyle başka şeyler söyleyebiliriz: Anasından doğduğu gibi saf temiz, kendisini ümmetine adayan kişi anlamına gelir vsaire.

Cansu canan: Diğer anlamlarını araştırsınlar izleyicilerimiz. Biz çekirdek olarak işin özünü sunduğumuzu düşünüyorum. Şimdi aslında güzel bir soruydu bu. İlk emirin gelmesi, oku emrinin gelmesi. Teşekkür ederiz İlkercim. İlker stajyerimiz, hocaya çay getirdi. Malumunuz bugün hocanın enerjisini düşük bulanlarda var izleyicilerimiz arasından. Ben çok teşekkür ediyorum, hoca yataklık yani ateşler içinde yanıyor. Kıpkırmızı makyajlı belli olmuyor. Makyaj yok tabi hocam.

Mehmet Okuyan: Hastayım doğru çok öksürüyorum ama Allah'ın hikmeti, Ahmetle gelirken de dedim ki evden çıkarken ''bu kadar öksürüyorum ben bu programı yapamıycam'' dedim. 2 saat oldu hiç öksürmedim Elhamdulillah.
Cansu Canan: Şuradaki diyaloğumuzun katkısı var. Hoca dedi ki ''cansu o kadar program yaptık ben sana bişeyler öğrettim, sen çıkarsın birazda sen anlat''' dedi.
Mehmet Okuyan: Bugün sen konuş dedim.
Mehmet Okuyan: Hocayı biraz korkuttum da. ''Aman aman ben anlatırım sen onlara girme'' dedi. Baktık maşallah hocam, öksürme de yok.
Mehmet Okuyan: Şükrolsun, yani iyi ki Kuran adına çıktığım bir yolculuğun yolcusuyum Elhamdulillah. Cenabı hak yardımını esirgemiyor. Şu imkanı rüyamda görsem inanmazdım. Ne bir tarikatımız var ne bir cemaatimiz ne bir grubumuz, kliğimiz, oluşumumuz hiç birşey yok. Sadece kendimi tanıtırken Kuran talebesi diye tanıtıyorum. Rabbim onun kitabına gönül veren bu fakiri böyle milyonlarca insana hitap edebilecek imkanlarla buluşturuyor. Karşımıza da cansuyu çıkardı. Allah ondan razı olsun. HaberTürk'e de özellikle teşekkür ediyorum. Bana Kurani hakikatleri söyleme fırsatı verdikleri için bütün yöneticilere ve ekipmana.

Cansu canan: Peki hocam şimdi oku ayetiyle başladık. Peygamberliğin gelmesi, burada temel birkaç soru var. Peygamberlilk mağarada geliyor, mağaraya giderken bir ruh haline büründüğünü görüyoruz bu nasıl bir ruh hali. Bana 2 sene kadar önce demiştiniz, bunu anlatmak lazım bir insan neden mağaraya kapatır kendini bunu konuşmak lazım demiştiniz. biraz öncve çok önemli birşey söylediniz. Eğer cebrail aleyhisselam peygamber efendimize 3 kere ikra deseydi ayette 3 kere ikra görürdük öyle birşey yok dediniz.

Dahasını söyleyim. Peygamberimiz eğer okuma yazma bilmiyor idiyse onun okuma yazma bilmediğini cebrail bilmiyor muydu? Okuma yazma bilmeyene oku denir mi? Allahu teala okuma yazma bilmediğini bildiği kuluna oku der mi, okumayı öğren der.

Cansu canan: Hocam sizde de herşeyi mantıken açıklama şeyi var.

Mehmet Okuyan Anlaşılabilecek şey varsa niye mantığıma hakaret edeyim. Gaybi konular var bunları mantıkla falan hiç buluşturmam. Ben; ahirete, cennete, cehenneme, meleklere , cinlere, namazın günde 5 vakit olduğuna inanıyorum.

Kabir azabı var mı?

Cansu canan: Kabir azabına ne diyorsunuz?

Mehmet Okuyan: Kabirde azaba bedensel anlamda değil ruhun sıkıntısına..

Cansu canan: Mehmet okuyan kabir azabı yok diyo diyorlar. Ben sizinle defalarca program yapmış biri olarak, kabirde azap olduğunu savunuyorsunuz siz.

Mehmet Okuyan: Bedene yönelik azap olduğunu savunmuyorum. Ruhen sıkıntılı olması anlamında eğer bir azap varsa. Onu kabul ediyorum manen ruha yönelik. Bedene yönelik olmaz çünkü kabri olmayan milyonlarca insan var.

Namaz niye 5 vakit ben bununla uğraşmam. Allah 5 vakit dediyse dedi bitti. Ramazan orucu 1 aydır bitti. Niye 15 gün değil, niye 2 ay değil ben bunlarla uğraşmam. Allah'ın bilgisidir ona güvenirim. ama anlaşılabilir ve doğrudan aklımıza hitap eden, kafamızı çalıştırmamızı isyteyen şu kadar ayeti kerime var. Düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz, tefekkürünüz yok mu, tezekkürünüz yok mu, tefakkuhunuz yok mu, neden tedebbür etmiyorsunuz gibi ayetler var. Bu ayetlerden hareketle anlaşılabilir olduğunu düşündüğüm meselelerde aklımı elbette çalıştırırım. Çünkü vahiy insanda aklı muhatap alır, aklı olmayanın dini de olmaz. Akletmeyenin üzerine Allah pislik yağdıracağını söylüyor. (Yunus/100) Ben şimdi tefsir yazıyorum onu yazarken..

Cansu canan:  Bi bitmedi hocam sizi tanıdığımdan beri yazıyorsunuz.

Mehmet Okuyan: 21.cildindeyim 5-6 cilt daha var, 2 sene daha sürecek öyle görünüyor. Bakara suresinde talut calut şeyini çalışıyorum şu sıralar, o talut calut içinde taludun görevlendirilmesinin belirtisinin bir tabut olduğu onun bir bir sekine olduğu ve meleklerin taşıdığı gibi şeyler anlatıyor Allahu teala. Bir takım görüşleri nakletmeye gayret ettim ama sonra dedim ki gerçeği Allah biliyor ben tam çözemedim bunu. Başkaları çözer, çözene itibar ederim ama bende çözemiyorum anlayamıyorum bazı şeyleri. Anlamadıklarımı ben anlamıyorum diye doğru değil diye kestirip atmam. Ben elimden geleni yapmakla yükümlüyüm her şeyi mantık çerçevesinde izah etmek durumunda değilim ama aklımın erdiği, vahyin kontrolünde bana yol gösterdiği bir konuyla yüz yüzeysem onu anlamaya gayret ederim. Peygamberimizi okuma yazma bilmemek üzerinden tanımlamayı doğru görmüyorum. Diğer peygamberlerde zaten daha önce entellektüel adamlardı okuma yazma biliyorlardı.

Vayhin ilk geldiği esnada, hira mağrasında oldu. Hz. Peygamber hira mağarasına neden çıktı. Neydi onu oraya iten. Çünkü hira mağarası peygamberimizin evine oldukça uzak mesafede. Şimdi insanlar hiranın dibine kadar araçla ulaşıyorlar kalıyor rampa kısmı. peygamberimiz düz kısmı da (yürüdü) ordan oraya geliyor, sarp kayalılara çıkıyordu, niye? Bunun niye olduğunu biz biliyoruz. Böyle ne bileyim yani magazinel bir din sunumu yapmaktan hiç başım hoş değil benim.

Cansu canan: Öyle yapmıyorsunuz ki hocam.

Mehmet Okuyan: Yapmıyorum da yeni umreden geldiğim için yaşadığım şeyler var. Can sıkıcı şeyler moralim bozuluyor. Allahın kitabı burada duruken hira mağarasını anlatırken niye duha ve inşirah sureleri gündeme gelmez veya neden o mağarayı anlatırken necm suresini hiç konuşmayız. Kadir suresini Konuşmayız. Böyle mağaradaki o taş öbür taşın üstüne gelmiş sanki biri oraya koymuş o taşında karşıdaki delikten tam kabe görünüyordu falan. Böyle bir gizem arıyoruz mağarada bir gizem, kardeşim mağarada gizem aramaya lüzum yok mağara zaten yüzlerce mağaradan bir tanesi. Orada peygambenerimizin neden çıktığını sorgulamak lazım. Uhud'da bir mağara var. Uhud'a gidenler o mağarayı pek şeyapmazlar zaten kapatmışlar önünü falan. Mesela uhuddaki orada örülmüş bir duvar görünüyor.

Cansu canan: Ben tırmandım buraya

Mehmet Okuyan: Okçular yerini terk edince halid bin velid arkadan müslümanları kuşatınca. Peygamberimiz o uhud düzlüğünden okçular tepesinin olduğu yerden şu mağaranın bulunduğu yere kadar, bu mağaranın bulunduğu yere kadar 1 km'den fazla yol var. Oraya kadar geri çekiliyor ve bu mağaraya sığınıyor. Şimdi diyor ki adam ''Bu o anda taş yarıldı, peygamberimiz oaraya çıktı, sonra önü kapandı, orası kapandı filan.

Cansu canan: Gurupta sizin olduğunuzu bilmiyor mu rehber bunları söylüyor.

Mehmet Okuyan: Oradaki kardeşlerimden memnunum sağolsunlar, konuşmaları ben yaptım. İlgisinden memnu oldum onların. Bu mağara beşer muhammedin, insan peygamberin, işte insaniyet özellikleriyle hareket ederek sığındığı bir yer. O taşın yarılmasına gerek yok, taşta Allahın bir ayeti. Orada duruyor. Olağan üstü birşey arıyorsan uhudda 10 metre yukarı kaldırılabilirdi, müşriklerde herşeyini bırakır ya korkudan ya hayranlıkla müslüman olurlardı. Orada havaya kaldırmadı Allah. En kolay iş oydu buraları yarmaya gerek yoktu. Beşer muhammed buralara geldi tedbirini aldı. Sevr de de hicret esnasında mekke ve medine arası yol, yolda değilde 3 gün tersine gitti. Üstelik giderken deve izi belli olmasın diye koyun sürüsüyle orayı takip ettirerek, izinin bulunmamasını temin etti. İnsan peygamber böyle birşey. Ben Kuran'ın anlattığı bu muhammed'i çok seviyorum. Onu çok iyi anlıyorum. Uçan kaçan değil kardeşim biz onu örnek alacağız. Gerkiyorsa sığınaklara müracat etmek insanlığın gereğidir.

Cansu Canan: Burada araya girebilir miyim bi. Bilmiyorum çok memnunsuz kaldınızda:) O kadar Kuran konuştukya, kavimler vesaire. Allahu teala şöyle yapmıyor mu böyle bir metedolojisi de var. diyor ki: Ben eğer böyle bir şey yaparsam sonra helak ederim. acayip birşey yaptığında yani mucize gösterdikten son ra fırsat tanımıyor artık. Tamam diyor ben onu yaparım sonra hellak ederim. böyle bir sistem yok mu zaten.

Mehmet Okyan: Var. İsra suresi 59.ayet işte. Mucize gösterilir de inanmazlarsa helak olurlar.

Cansu Canan: Bi çok sıradışılık anlatılmakta peygamberimizin hayatına dair. O zaman diğer ayetleri de okuyan ve anlayan birileri olarak şunu söylememiz lazım: peki bu kavmin öbür kavimlerden üstünlüğü neydi bunları o kadar sıradışılığın üzerine helak etmedi Allahu teala.

Hira mağarasında örümcek ve güvercin yoktu!

Mehmet Okuyan: Ankebut 48.ayeti okudunya biraz önce ondan sonra iki ayet var. bu ayetlerin heleki ankebut suresinin 50 ve 51.ayetlerini okusalar hepsinin cevabı var orada . ''Onlara okunmakta olan Kitab’ı, sana nasıl indirdiğimiz (mucize olarak) kendilerine kâfi gelmedi mi?..''(Ankebut/51). İsra 59.ayettede meselenin sizin söylediğiniz diğer tarafını ifade ediyor. Şimdi ben mesela sevr'i anlatırken oradaki arkadaşlardan bir tanesi dedi ki :''Ben ilk defa şöyle birşey gördüm, hani orada güvercinler vardı, örümcek ağları vardı onları görünce burada kimse olmaz deyip çekip gitmişler bilmem ne.'' Bir adam sevr mağarası nı anlatacaksa Tevbe suresinin 40.ayeti nasıl olkumaz ya. Bu ayet sevr mağarasıyla alakalı. ''Hani o zaman arkadaşına demişti ki:  ''lâ tahzen innallâhe meanâ: Üzülme, Allah bizimle beraberdir''(Tevbe/40) Allah için yola çıkanları Allah yolsuz bırakmaz. Peygamberimiz orada Hz. Ebubekir'in endişeli durumuna müdahale ediyor. ''Allah o esnada peygamberin üzerine bir sekinet indirdi. Onu öyle ordularla destekledik ki siz onları göremezsiniz. '(Tevbe/40) Orada kim bilir ne fırtınalar koptu ama Allahu teala o fırtınaların bizim göremeyeceğimiz şekilde gerçekleştiğini beyan ederek gayb boyutuna dikkat çekiyor, hakikat insanın gördüğünden ibaret değildir görmediği de vardır.

Huneyn gazvesi, bu mağarada, hendek savaşında Allah insanların göremeyeceği ordularla müminlere yardım ettiğini beyan ediyor. O mağarada da yaşanan görünmeyen bir ordunun mekkeli müşriklerin mağara dibine kadar gellmesine rağmen Allahınmüdahalesiyle peygamberimizi ve Ebu bekiri orada olmalarına rağmen yakalayamadılar. Görünmeyen ordular devreye girdi. Öyle kuşlar örümcekler falan öyle bir şey söylemiyor. Görünmeyen, görünmüyorsa bu gaybdır, iman ederiz.

Cansu Canan: Buda mucize aslında illa oraya örümcek koymak gerekmez.

Mehmet Okuyan: İçine bir korku salar yada içine burada kimse olmaz diye bir duygu verir. oldu bitti işte. Şimdi ben bu mağara işlerini hirayı da öyle anlıyorum. İnsan peygamber henüz peygamber değilken dedesinin zaman zaman hiraya çıktığını biliyoruz. Peygamberimiz de bilinen bir mağara, peygamber onu bulmadı. Hira kelimesi çok önemli, hira arayış demektir. Peygamberimiz mekkede yaşanan o korkunç ahlaksızlıkları artık kaldıramayacak düzeyde psikolojiye sahip olduğu için mekkeyi terk ediyor. arayış anlamına gelen hiraya çıkıyor orada kendini tefekküre veriyor. Mekkeli müşrikler alay ediyorlar: ''Muhammed rabbine aşık oldu'' diyorlar. ama o alaylara itibar etmeden çekip gidiyor Allahı düşünüyor. Tahammüs deniyor buna tahammüs yapıyor. Kendini allaha kilitleyen bir hal ile mağarada düşünüyor. Mekkenin ahlaksız dünyasından kendini bir arayışa doğru sürüklüyor. Tam burda o niye mağaraya gitti sorusunun cevabı aslında duha suresindedir. duha suresinde Allahu teala peygamberimize neleri ikram edeceğini söylüyor, neleri ikram edeceğini söylerken ona ikram ettiği önceki bazı şeyleri hatırlatıyor. Şimdi hem duha ve hem inşirahı iyi bilmek lazım. ''Ved Duhâ: kuşluk vaktine andolsun. Ve zifiri karanlık çöktüğü zaman geceye (andolsun) ki.''(Duha1,2) Yemin olsun demek, günsüz de gece de şahidiniz olacak demektir. Allahın yemin ettiği şeyler insana şahit tutulacak şeylerdir. ''Rabbin seni terketmedi ve darılmadı.''(Duha/3) Vahyin tabiatında kesintiler var, yani peygamberimiz cebrail Aleyhisselamı o kadar çok seviyor ki hep onu görmek istiyordu. Allahu teala meryem suresi 64.ayette diyor ki: ''Biz (melekler) ancak Rabbiniz emriyle ineriz.''(Meryem/64) Peygamberimiz arkadaşa muhtaç olduğu an Allahu teala onun arkadaşlığını ona ihsan etti mağarada. ''seni fakir bulup zengin etmedimi''(Duha/8) ayetini böyle yorumluyorlar öyle değil. Dost fakiriydi, arkadaş fakiriydi. Kalabalıklar içinde yaşıyor ama yapayalnızdı. Allah onu muhteşem bir arkadaşla zenginleştirdi destekledi.

''Rabbin seni terketmedi ve darılmadı.''(Duha/3) diyor Allahu teala. Onu terk etmediği gibi bizi de terk etmez, bize de darılmaz. Bir arkamızı dönmediğimiz sürece, biz Allahın şaheseriyiz. Yarattığı en önemli şey insanoğludur. İnsanı gözden çıkarmaz taki insan azgınlaşıp arkasını dönene kadar. ''işin sonu başından daha hayırlıdır''(Duha/4)  Bizim içinde öyledir, hayırla başladığımız işlerin sonu başından daha iyi gelir. ''Rabbin sana çeşitli ikramlarda bulunacak, ve sen mutlu olacaksın''(Duha/5) Vahyin ilk gelmeye başladığı zamanlarda Allahu tealanın bu imkanlarını duyunca acaba diyordu kendi kendine nasıl olacak bu, her taraf müşrik kaynıyor azgın insan dolu. Bu nasıl olacak diye heyecanın beklentinin içerisinde psikolojik olarak duruyor. Diyor ki Allahu teala: ''Seni yetim bulup da barındırmadı mı?''(Duha/6) Öyle bir dede vermişti ki, Abdulmuttalip ona yetimliğini ve öksüzlüğünü hissettirmemişti. 8 yaşındayken vefat edince dillere destan bir amcayla buluşturdu. Ebu talip peygamberimize ne annesini ne babasını aratmayacak kadar sahiplenme, koruma pozisyonu aldı. boykot yıllarında risaletin 7,8,9.yıllarında yaşanan berbat boykot yıllarında Ebu Talip yatarken Hz.peygamberi yanına alırmış suikast olupta başına birşey gelmesin diye. aslında yetim birinin ne olması beklenir anası babası yoksa. Onun savrulması lazımdı,  hiçte öyle olmadı. ''Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.''(Duha/7) Neydi o şaşkınlık o ahlaksız gidişatından duyduğu büyük rahatsızlığa kendisinin çözüm bulamamasıydı. Şaşırıyordu. Bu Daallen kelimesi sapkın anlamına başka yetlerde gelir  ama burada peygamberimizle alakalı şaşırmış, birşey üretemiyor, bir şey söylemiyor. Mekkede hatırlı biri ama entellektüel anlamda birilerini ikna edecek kitabi bilgisi yok. Bu daallen şaşma olayını çocukken peygamberimiz mekke sokaklarında yolunu kaybetmişte cebrail evini buldurmuş falan öyle bir şey olamaz. Sonra diyor ki: ''Ve seni fakir buldu sonra zengin kıldı.''(Duha/8) Sıkıntılı bir hayattan feh bir hayata doğru ekonomik anlamda Hz.Hatice ile buluşturarak imkan sunmuştu. Buradaki عَائِلًا ''âilen: yoksul''(kelimesinden kasıt) dost fakiriydi, arakadaş, yoldaş fakiriydi. Cebrail ile bu arkadaşlık ona ikram edildi. Cebrailin arkadaşlığıyla risalet hayatını götürdü.

Sonra inşirah suresinde diyor ki: ''Elem neşrah leke sadrak: ''Senin için bağrını açmadık mı?''(İnşirah/1) Senin için yüreğini ferahlatmadık mı? Daralıyprdun, içi patlayacak gibi oluyordu. İkinci ayette ''Senden yükünü biz kaldırmıştık ki o yük senin belini büküyordu.''(İnşirah2,3) Neydi o işte mekkedeki ahlaksız gidişat, o gidişat peygamberimizin çaresiz kalmasına sebep oluyordu onun için çıkıyordu hira mağarasına, mekkeye kuş bakışı manzara için gitmiyordu. İnsan olmak başkasının derdiyle dertlenebilmek demektir. Peygamberimizdeki vijdan ve fıtrat mekkelilerin ahlaksız gidişatından sıkıntı duymasına sebep olacak nezaketi vardı. Hiraya onun için çıkmıştıı bu çıkışların birinde Allahu teala cebrail aleyhisselamı göndererek bu dinin Kuranın ilk emirlerini vererek onun cebraille buluşmasını sağlamıştı. Necm suresi onu anlatır.

Hz. Muhammed Cebrail meleğini gördü!

Hira mağarası deyince akla alak suresi gelir ama alak suresi orada indirilen ilk ayetlerin bulunduğu suredir. O buluşmayı anlatan necm suresinin ilk ayetleridir. O kadar da güzel metni vardır ki necm suresinin insanın yüreğini eritir. ''Kaybolduğu zaman yıldıza andolsun. Sahibiniz dalâlete düşmedi ve azmadı. (Necm/1,2) Arapçada sahip: arkadaş demek, sohbetinde bulunulan kişi anlamına geliyor. ''Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz. (O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan vahiydir. O’na çok şiddetli ve kudretli olan (Cebrail) öğretti. O (Cebrail), kuvvet ve azamet sahibidir. Öylece istiva etti (yöneldi). Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).''(Necm/3-7) Tekvir suresinde apaçık ufukta diyor necm suresinde yüksek ufukta. Hiraya çıkanlar mekkeye bakıyorlar, ufuklara bakacaksın. Kadir gecesiydi o karanlıkla aydınlığın buluştuğu ufuktan belirmişti cebrail. ''Sonra yaklaştı ve böylece indi. Böylece iki yay mesafesi kadar, (hatta) daha yakın oldu. Böylece O’nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti. Gönül gözün gördüğünü yalanlamadı. (Necm/8-11) Gecenin karanlığında hiçbir mahiyetini bilmediğiniz, böyle biri gelebilir ihtimalini aklınızın ucundan geçirmediğiniz bir varlık geliyor ve sizi sarsarak bişeyler söylüyor. İnsan derki halisülasyon mu görüyorum nasıl bir sıkıntıdır diye insan kendinden şüphe eder ama onu peygamber kılan irade, onun arzu edilmeyecek bir akıbete dönüşmemesi için yüreğini motive etmiş, kalbi gözünün gördüğünü asla yalanlamamıştı. ''Yoksa siz, onunla gördüğü şey hakkında mı tartışıyorsunuz?'' (Nem/12) diye vahyin ilk gelişini anlatıyor. Bizim  medeniyetimiz işte bu hira medeniyetidir. Biz o hiranın ilk sahnesi olan alak suresinin ayetlerini bilgiyle, hakikatle, hakikatın izini süren bir duruşla şekillendiririz. Bu din bize okumayı,araştırmayı,anlamayı, öğrenmeyi prensip haline getirmemiz lazım gelen ayetleriyle seslenmeye başladı. Alak suresi ilk ayetleri bir taraftan yaratıcı Allah üzerinde insanın kafa yormasını bir taraftan yaratılan nesnelerden hareketle yaratıcıya ulaşma duygusunu bize öğretmeyi ama. edinen bir öğretiye gelmiştir.

Hac ibadeti nasıl yapılır?

Ve Kabe'de tavaf ederken orada bir inşaat alanı var, tam tavaf alanı biraz daraldı çok rahat tavaf edilemiyor filan. Mekkeli müşriklerin peygamberimize o tavaf alanında çektirdikleri eziyetleri yüreğimde hissetmeye gayret etttim. Peygamberimiz din adına birşey söylüyor, vahyi mağarada bırakmadı onu Allahu teala. Mekkeye gitti çünkü muzzemmil suresinde ''Az bir kısmı hariç geceleyin kalk''(Muzzemmil/2) diyor. Muddesir suresinde de diyor ki ''kalk ve uyar.''(Muddesir/2) Yani mekkeye gönderiyor onu.


Cansu canan: Bunuda ben çekmiştim. 2016 yılında.
Mehmet Okuyan: Şimdi böyle değil burası. Her taraf inşaat alanı.


Tavaf alanı baya daraldı. İhramlı olmayan erkekleri tavaf alanına sokmuyorlar. Kadınlar lehinde araplardan beklenmeyecek birşey pozitif ayırım var. Kadınlar tavaf alanında tavaflarını yapıyorlar. Erkekler o alanda değil daha dışarıdan ve üst katlardan tavaf yapabiliyorlar.


Ben orada kabenin örtüsüne her baktığımda Hz. Ömer'i hatırladım.


Cansu Canan: Bende onu diyecektim. Örtünün ardınjda n peygamberimizin hakka suresini olkuması ve ona gelecektim. Şuradanda gelmek istiyordum oraya, dedinizya yol arkadaşı yoktu ama sonra aslanlar gibi dostları oldu. Hz. Ömer de bunlardan birisiydi. Hz. peygamberin ilk müslümanlarla münasebeti ve özellikle ömerin müslüman oluşu zannediyorum başka bir hadisyle eşleştiriliyor. Kız kardeşi kuran okurken işitmesi ve onu tartaklaması meselesi.  bBunun farklı olduğunu anlatmıştınız siz. 

Mehmet Okuyan: Öyle inanıyorum çünkü, hac ve umredeki yapılan herşey semboliktir. Eğer bu sembollerin içini doldurmazsanız bir süre sonra bunların gereksizliğine inanmaya başlarsınız. Niye 7 kere dönüyorsun niye böyle saat yönü tersine dönüyorsun, niye say yapıyorsunj sen hacer misin, safa merve arasında bayır iniyorsun koşuyorsun falan. Yani arafatın sembollüğünü anlamamışsa adam, müzdelifeyi, minayı, safa merveyi anlamamışsa anlamıyor sayıya mahkum ediyor meseleyi. bunların her biri sembol. Safa merve arasında say dediğimiz işlemin yapıldığı alan.


O yeşil ışıklı yer koşunun yapıldığı yer. Bizim say dediğimiz şeye Kuran tavaf diyor. Orada safa ve merve ayetlerini tam yerine yazmışlar. ''Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.''(Bakara7158) Bu iş sembollerden ibaret, içini doldurmazsanız hatıraya dönüşür, bir süre sonrada turistik ziyarete gider iş. İhramdan başlamak ve ihramı iyi sorgulamak gerek. İhram nedir, tavaf nedir..


Annemle gittik bu sen umreye. 80 yaşında, eşimle ufak kızımla ailece. Annem 80 yaşında olmasına rağmen çok dinç bir umre yaptı bizde daha çok gayret sarf etti. annem tam bir kuran talebesidir. Her gün bir cüz mealiyle beraber okur. Biz akşam beraber olduğumuz zaman o cüzü konuşuruz evde. annem harika bir müslüman hayatı yaşamaya gayret ediyor. Onunla birlikteydik. 

İhram nedir?

Mehmet Okuyan: İşte bu sembol kısmını, ihram. bizimki beyaz. Yanındakinin siyah. bu bir giysiden ibaret değil, mesela giysi değil. Mesele o kelimenin bize yüklediği manevi sorumluluk. İhram iki parça beyaz giysiden ibaret değil, ihram saygın bir duruş kazanabilmek demektir. İhram normal hayatta yaptığımız bir takım davranışları Allahın hatırına kendimize haram saymamız demektir.ç İhramın kelime anlamı bu. Helal olan bir takım  şeylerim bize haram kılınmsı. Kendimizinde o haramlığa o saygınlığa saygı göstereceğimizi beyan etmemizdir.

İhram çok önemli 3 tane yoruma konu husuiyeti var. 1- kefene benzetilir en yaygını budur. Doğrudur öyle benzetilir ama hep ölümü hatırlattığı için bu defa haccın  hayatla irtibatı pek kurulamıyor bu defa. Oysa ihramın nikinci anlamı insanların eşit olmasını temsil eder. görevi, statüsü, ırkı ne olursa olsun, insanlık kazanında bulunabilmeyi becermelidirler. Üstünlük üzerinden yürümemelidirler. Şundan rahatsız olmuştum, ihram kardeşliği ve eşitliği sembolize eder, ihramdan çıkar çıkmaz herkes kendi özelliğine dönüyor bu defa çeşitli gruplar üniforma gibi kendisini diğerlerinden ayırt eden, kendisini farklılaştıran bir görüntüye bürünüyor. bu çok üzücü birşey, hani eşit olacaktık? Hani bir flema üzerinden yürümeyecektik?

Cansu Canan: Ne demek o ya, ben anlamadım.

Mehmet Okuyan: Yani ihramı giyiyoruz hepimiz. Çıktıktan sonra herkes böyle şeye bürünüyor kendi gurubunu diğerlerinden ayırt eden özel giysilere bürünbüyor . O kardeşlik, eşitlik duygusu, insanlık kotasında bulunup hep kardeş, eşit, birbirimizden olacaktık kısmı hemen tavafın bitiminde kendini ötekileştirmeye ayrıcalıklı hale getirmeye dönüşüyor. Özel giysiler özel takkeler..

Cansu Canan: Birbirlerini kaybetmemek için yapıyorlardır.

Mehmet Okuyan: Orada insanlar kaybolmaz. bu çok felaket birşey, Allahu tela oraya girenin eman içinde olduğunu söylüyor. Orası bir emniyet yeridir.

Cansu Canan: Birbirlerini kaybederlerse, telefonu otel odasına bırakmıştır. Belirli semboller vardır, kurdela takarlar..

Mehmet Okuyan: Orada kurdeleden falan adam seçilmez herkesin zaten tanıtıcı kartı boynunda. Hiç kimse istese de kaybolamaz. Herşeyin telefonları falan, her firmanın götürdüğü hacılara veya umrecilere dağıttığı tanıtıcı kartlar var. O kartlarda zatenda herşey ortada.

Cansu Canan: Hocam tavaf esnasında telefonlar çalınıyor biliyorsunuz değil mi

Mehmet Okuyan: Selfie çekerlerse çalınır. Tavaf yaparken millet muhabbetin gözüne gözüne vuruyor. İnsan kabenin etrafını tavaf ederken kabe ile arasına sadece kalbini aldığını düşünmelidir. Kabeye bakanlar aslında başka birşey akıllarına gelmemlidir ama bedeni orada ruhu başka yerde olduğu zaman geriye şekli hareketler kalıyor. Onu biraz daha ruhuyla buluşturmaya gayret emek lazım.

İhramın çok önemsediğim bir anlamı daha var. Hayatın yeni, tertemiz bir sayfayla buluşturulma sözleşmesidir. Yani ben ihrama giriyorum demek, bu hayatımda artık yepyeni, bembeyaz bir sayfa açacağım demektir. Günahlardan bağışlanma talebinde bulunmak.


Telbiye nedir?

Telbiye varya, lebbeyk allahumme lebbeyk. Bunu insanlar dile getiriyor ama ne dediğini bilmiyor. Bunu kafiyeli bir şekilde söylüyor peki ne diyor . ''lebbeyk allahumme lebbeyk'' ne demek?  Ben oarada bir kaç arkadaşa dedim ki size 2 tane telbiye söyleyeceğim. Sizce bunların hangisi doğrudur hangisi niye yanlış. Okudum biri şu, bizim bildiğimiz:  ''Lebbeyk Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk, innel hamde venni’mete leke vel mülk, lâ şerîke lek. '' Diğeri de şu: ''Lebbeyk Allâhümme lebbeyk, lebbeyke la şerike lek. İlla şerikünhuvelek, temlikuhuve ma melek.'' Kafiye kef hrfi üzerinden tutuyor. İkincisi müşriklerin telbiyesi.

Lebbeyk demek arapçada 3 kelimenin tek kelimeye dönüşmüş haldir. Yarabbi senin her bir emrine karşı ben en az iki kere amadeyim. Yani yarabbi sen benden bir şeyi bir kere istemeyegör ben onu defalarca yerine getiririm diyor.

Cansu Canan: Aperen kulağıma lebbeykin anlamını söylüyo. Dedim noluyo banada bir haller geldi :)
Mehmet Okuyan: Tamam, bir daha umreye giderseniz anlamını düşünerek söyleyin.
Cansu Canan:  Hocam ben biliyorum anlamını. Söylerim yani ama söylemeyim şimdi. Şimdi saçın açıki abdestin var mı falan bisürü yazarlar hiç uğraşmayım yani.
Mehmet Okuyan: Ayet değil abdestsiz de okunur.
Cansu Canan:  Olsun, anlıyorsunuz değil mi
Mehmet Okuyan: Anlıyorum anlıyorum. Müşriklerinkinde de ''Ey Allah'ım senin her emrine karşı iki kere amadeyim. senin hiç bir ortağın yok bir tane var, O sana aittir. Ona da onun sahibi olduklarına da sen sahipsin.'' Bu mekkeli müşriklerin telbiyesi. bize kafiyeli olarak bunu söylese birisi, kim ne anlayacak? Hiç kimse birşey anlamayacak, anlamadan tekrar edecek.
Cansu canan: Bu anlaşılır yani

Mehmet Okuyan: Nereden bilecek anlamını bilmeyen. Kafiyesi tutuyor oda k üzerinden gidiyor buda k üzerinden. Orada önemli olan şu ''Lebbeyke : Yarabbi'' sen benden her ne istiyorsan ona 2 kere amadeyim. O zaman Allah bizden neler istediğini bilmek düşüyor.Ne istiyor bizden, söz verdik ''yarabbi her dediğini yapacaım.'' Döndükten sonra bıraktığın yerden devam ediyorsun. Söz veriyorsan sözünü yerine getireceksin. Telbiye, ihram bir semboldür. Kabe , tavaf, say bir semboldür. Kabe neyin sembolüdür? Hayatın merkezine merkezi bir değeri almanın. Yani vahyi almanın sembolüdür sonra 7 defa tavaf yapıyorsun niye? 7 kat göklerin tesbihine kendi iradenle katılıyorsun. Onların tesğpihine sen zikrinle mukabelede bulunuyorsun. Yani kainat korosuna bir çatlak ses çıkarmıyorsun. Ben bu tespihe irademle katılıyorum her hangi bir muhalefetim yok demeye getiriyorsun 7 defadönmenin sebebi işte o 7 kat göklerin tespihine irademizle katılımımızdır. Ondan sonra safa merve arasında gidiş gelişler, Hz. Haceri hatırlatıyor. Hacer ne yapmış? İsmaille ilgili, Hz ibrahim onları oaraya bırakmış, ''Tarım yapılmayan bir yere bıraktı. bu senin saygın beytinin yanına, namazlarını kılsınlar, insanların yürekleri de onlara akıyor olsun.''(İbrahim/37) Beni kime bırakıyorsun da gidiyorsun deyince, oda Allaha bırakıyorum deyince tamam git diyor.  Safa ile merve arasında hızlı koşı,ulur hzcerin anısı yad edilsin diye.
Cansu Canan: Hz. ismailin görüş açısında çıktığı söylenir o yüzden daha hızlı koştuğu.
Mehmet Okuyan: Onun hatırası yad edilsin diye hızlı koşulur ama enterasan orada şimdi erkekler hızlı koşuyor kadınlar koşmuyor. Orda Hz. Hacer koşmuştu. Erkekler koşuyor erkekler rahat rahat yürüyor.  Bu safa merve arasındaki gidiş gelişe Kuran say değil tavaf der.
Cansu Canan: Bunu kast ettiğini nereden anlıyorsunuz peki.
Mehmet Okuyan: Ayet diyor. Bakara suresi 158: Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.

Safa merve teğpelerinde putlar vardı. Bu yüzden müslümanlar oraya itibar etmiyorlardı. Allahu teala o ayeti indirek onların Allahın sembollerinden olduğunu ve onları tavaf etmenin sakınca içermediğini gönülden gelerek bu işi yapanlara şükrünü karşılıksız bırakmayacağını beyan ediyor. O safa merve arası gidiş gelişte çok önemli birşey var, aslında safa da bir tepedir, merve de bir tepedir. Safa tepesinin ordan peygamberimizin Ebu Ubeys tepesi vardı orada şimdi orda kralın sarayı var. Ebu ubeys tepesini anlatamıyoruz. Halbuki tebbet suresinin inişi sebebi orasıdır. Orada peygamberimiz kendi akrabasını çağırarak:''size birşey söylesem bana inanır mısınız? DDağın arkasında düşman ordusu var geliyor desem'' Onlarda inanırız dediler. bunun üzerine ''Daha önemli tehlke var. Allaha ortak koşanların önünde cehennem var'' deyince ebu leheb dyor ki ''Bunun için mi çağırdın, sana itibar edersek bana ne verilecek?'' Peygamberimi zde diğerlerine ne veriliyorsa sana da o verilecek deyince ''Beni diğer insanlarla bir tutan dine yazıklar olsun'' diyerek çekip gidiyor. bu tarihi hatıralar yok edilmiş orası görünmüyor.

Ben safa merve tepelerini ve düzlüğü hayatın akışında, gün gelir zorluklar olabilir, gün gelir aşağı doğru iner gibi daha huzurlu bir gidişat olabilir. gün gelir rutin düz bir hayatınız olabilir, gün gelir yürümek yetmez koşmak gerekir. İsmaili bir duyguyu hiç kaybetmeden bütün çocukların bizim ismaillerimiz olduğunu düşünerek onlar için yürümek, gerekiyorsa koşmak, tırmanmak, aşağı doğru inmek.. Ne gerekiyorsa yapmak durumundayız ama her ne yapıyorsak , ister bayırı, ister düzü ne olursa olsun sizi hayata daima çekecek bir merkezi çekim kuvveti var. Kabe orada duruyor. Kabe sizin ondan uzaklaşmamanızın sembolüdür yani orada kabe nasıl müslümanların onun etrafında dönmesinin merkezi unsuruysa bizim hayatımızda da Kuranımız bizi hayata bağlayan en önemli merkezi değer olarak hayatımızda bulunması gereken yerde bulundurmalıdır.

Cansu Canan: Bir tane soru okuyabilir miyim bu konuyla ilgili. Sonay hanım demişki: Yahudilerin ağlama duvarında ağlamaları gibi sembollere ne gerek var dinimizi bozmuyor mu bu semboller.

Mehmet Okuyan: Bizde duvara ağlamak diye bişey yok insan kendi günahına ağlar. Bazen evet abartılı şeyler oluyor, hacerul esved dediğimiz yer, tavafa başlarken siyah taş varya orda..
Cansu Canan: Her şafta bir kere selamlamıyor muyuz
Mehmet Okuyan: Tabi her şafta, bunu ''istilam'' diyoruz. bununda bir sembolü var ama. İstilam yaptık geldik buraya ne oldu şimdi geçtik gitti.
Cansu Canan: Şahit tutmadı k mı ya
Mehmet Okuyan: İstilamın bir anlamı şahit tutmaktır. O istilamın hayatın buralarında karşılıkları vardır. Namaz kılarken iftidah tekbiri alıyoruzya, ellerimizi kaldırıyoruz. Şu elleri kaldırmamız tavaftaki istilamın namaza taşınmış şeklidir. biz her elimizi kaldırdığımız zaman kabe karşımızda gibi ve elimizi hacerül esvedin sembollüğünde orayla buluşturuyor gibi namazla kabeyi buluşturma alıştırmasıdır. Orada yaptık bitti değil, namazda onu yaşıyoruz işte. Oradaki istilamı namaza taşıyoruz. Oradaki belli hareketten ibaret değil. Bizim ibadetimizin namazımızın en önemli gereklerinden biri olan iftidah tekbiri istilam ile buluşturma vesilesidir.

Şimdi mesela orada çok önemli arafat var. Umrede; arafat, müzdelife, mina yok. Umrenin parçası değil  arafat mesela. Arafat, cebelü rahme diye bir tepecik var. İşte burada o tepeye özellikle çıkma arzusu vardır millette ona gerek yok. Hacerul esvedi öpmek içinde yarışıyorlar buna gerek yok burdada eziyet ediliyor. Hz adem ve havvanın dünyaya bırakıldıklarında  burada buluştular gibi şeyler anlatılıyor kurani alt yapısı yok. Biz arafatı 4 manasıyola biliriz. 1- Marifet, yani hakikatın farkına varmak. 2- Muarefe, insanların birbiriyle tanışması. 3- İtiraf kelimesiyle arafat aynı kökten gelir. günahını itiraf edip günahınla yüzleşme yeridir. Burada günahlar itiraf edilir ve farkına varılır. Daha sonra aşağıda mina da o günahlar taşlanır. arafat bir itiraf eridir. arafatın bir anlam da koku demektir. arafat hayatı Allahın boyasıyla boyanma alanına dönüştürme bilinçlendirme yeridir. sıbgatallah der kuran. Alahın boyasıyla, Allahın yarattığı sınırları belirlediği ahlaki değerlerle hayatı buluştırma yeridir. Bir hadiste: El haccu arafat: Hac arafattır'' diyor. Hac oraya çıkmakla indirgendi oraya çıkmak gerekli ama..

Cansu Canan: Şeytan taşlamanın manasını da konuşmak lazım. Orada insanlar birbirini yaralayacak duruma geldiler yani.

Mehmet Okuyan: Arafatı böyle 4 anlamıyla buluşturmak gerekiyor. Müzdelife var arafattan aşağıya müzdelife kuranda ''müzdelife '' kelimesi olarak geçmez. Arafattan sonra ''Şeş el haram'' saygın değerlerin farkına varıldığı yer demektir. Orada da vakfe yapılır, arafatta yapıldığı gibi.
Müzdelife de, Zulüf denirya saçların alna yakın yeri, müzdelife işte minaya kabeye yakın yer anlamına geliyor ama kuran onu kullanmaz onun yerine meşara haram'ı kullanır bilinçlenme yeri. Mina ise şeytan taşlama yeridir. Arafatta günahlarının itirafını gerçekleştiren kişinin mina da günahlarıyla vedalaşmasıdır. Yani taşı alıpta betona vurmaktan ibaret değil. Mesele bir duvarı taşlamaktan ibaret değildir bu bir sembol

Cansu Canan: Hızını alamayıp ayakkabısını atanlar var.

Mehmet Okuyan: Atarlar, bu iş değil. Ben 2005 yılında hacca gittiğimde hayatımdan günahları çıkarmam lazım dedim. Hangi günahım var beni rahatsız eden yazdım 7 tane. Onların her biriyle orada vedalaştım. Şeytan taşlamak, recm kovulmuş olma demektir. Kişiler orada günahları kovar, şeytanın ona yaptırdığı günahları kovar onlarla vedalaşır. Sonra kurban keser. Ben hacda da umrede de kurbanın gerekli olduğuna inananlardanım. Oradaki sembolik şeylerin hac ve umre ayrımına giripte onlar nasıl olsa yok konuşmayalım demeye gerek yok, ben hepsini anlatıyımda.
Kurban mesela, Allah'ın rızası için her ekonomik fedakarlığı yapabilme sözünü ortaya koymaktır. Yani oradaki kurban semboliktir. Ona ''hedi'' diyor kuran. Oraya hediye edilir. Onun bedeli verilerekte kurban ibadeti yerine gelmiş olmaz. Orada kesilmesi gereken kurbandır. Bedeli buradan veririz ama orada kesilmesi lazım. Kurban infakımızı alabildiğine güçlü şekilde yerine getirebileceğimizi gösteriyoruz sembolik olarak.Birde son tavaftan sonra tıraş olur insanlar. Onunda ayetten karşılığı var. fetih suresinde. Tıraş olmakta aslında Allah için bedensel anlamda her bir fedakarlığı ortaya koyabileceğimizi gösteriyoruz. Bunlar sembol hepsi sembol. Sembollerin içini doldurusanız bu ibadetin hayatla buluşan yönlerini görür ve ıskalamaya maruz bırakmadan ibadet gereklerini yerine getirirsiniz ama sembolün içini doldurmazsanız o zaman iş kalır sayılara indirgenmeye dönüşür o sayılarla uğraşırsınız, 3 defa döndüm 5 defa döndüm gibi bir bıkkınlık ve yorgunluktan başka bir şey bırakmamayı , bu kadar emeğe haksızlık görürüm.

Şunuda söyleyim: ''Umreye hacca falan gitmeyin'' diyorlar. Suudi arabistanı protesto etmek için, arzu edilen durumu göstermedikleri için. Ben bir ibadetin siyaset için ibadetimizi kurban etmemelişyiz. Ne olursa olsun biz Allah'a kul olma irademizi ortaya koyar ve o kullukla elde edebileceğimiz derecede ilgileniriz. Oraya gidişte yapılan mastaflar onların hükümeti ne kalıyor değildir. Verilen para bellidir alınan hizmet bellidir. bunun  ötesinde Allaha kul olma irademizi kulların yaptığı yanlışlıklara kurban etmek bize yakışmaz. Ben hac ve umreye gitmeyi de allahın bizden istediği birer görev olarak görüyorum. Bakara suresi 196.ayet gayet açık: Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın'' diyor.

Cansu Canan: 1 kere mi yapacağız ömrümüzde?
Mehmet Okuyan: En az 1 kere yapılması lazım. Ben her fırsat bulduğumda, hac için şartlar el vermiyor yoğunluktan dolayı ama umreyi olabildiğince yoğun şekilde insanların yaşamasının onlara çok fayda (vereceğini söyleyebilirim)
Cansu Canan: Haccı biraz geç bırakıyoruz değil mi yaş olarak.
Mehmet Okuyan: Her günahı yapabilir durumdayken gitmiyoruz günahlardan emekli olunca.
Cansu Canan: Yada ne kadar geç sıfırlanırsam o kasdar iyi mantığı var :)
Mehmet Okuyan: Ben ihramı hayatın beyaz sayfası olarak görüp yeni bir hayatın başlangıcı olarak görüyorum.
Cansu Canan: Şunuda sormadan bitiremeyecğim. 10 dakikamız var şu iki soruya da cevap verebilir miyiz. 10 dakikaya sığar mı.
Mehmet Okuyan: Ben soruyu bilmiyorum cevap nasıl söyleyim yani

Hacerül Esved taşı cennetten mi geldi?

Cansu Canan: 1- Hacerül esvet taşıyla ilgili konuştukya. Daha önceki programlarda cennet ve cehennemi konuşmuştuk. Şu an var mı yaratıldı mı demiştiöm. sizde hayır yaratılmadı demiştiniz. Yaratılmayan  bir yerden nasıl bir taş gelebilir. Hacerül esvet taşının cennetten gheldiğiyle ilgişli
Mehmet Okuyan: O taş cennetten gelseydi adı: Cennet taşı olurdu.
Cansu Canan: Hacerül esvetin kelime anlamı ne?
Mehmet Okuyan: Siyah taş demek. Tam taş bile değil. Defalarca kaybolduğu da rivayet ediliyor. Onun üzeirnden cennetten getirilmişlik sadece bir iddiadan iarettir. sağlam bir dayanağı yok. Kurani bir arka plan ı kesinlikle yok. biz onu kıblemizin  sembolü, istilamımızın sembolü, namazdaki iftidah tekbiri sembolü olarak görürüz, bizim için kıymetlidir. Sadece o taş değil kıblenin kendisi .. Deminden beri küp çiziyorsun oraya. Kabe'nin küp manasına geldsiği söyleniyor. Kabe küp manasına gelmez çünkü kâb: yuvarlak şey demektir. ,Toppukların üstündeki bilek kemiklerine Kuran ''El kabeyn'' der.
Cansu Canan: Ben stres altıondayken hep küp çizerim hocam.
Mehmet Okuyan: Burda ne var steres olacak.
Cansu Canan: Siz niye dışardan görülenle değerlendiriyorsunuz. Belki iç dünyam yoğun stres altında :)
Mehmet Okuyan: Kötü birşey demedim ki kâbe çiziyorsun dedim ne var bunda
Cansu Canan: size gönderme yapmadım.
Mehmet Okuyan: Gönderme yaptığını söylemiyorum. Kabenin küp şeklinde oluşunu zannediyoruz öyle değil.   Orada yarım daire gibi bir alan var. O alandan dolayı o kavisli halden dolayı kabe denir. Orası da kabe'nin içinden kabul edilir,o kavisli yer. Taş cennetten falan gelmiş değil. Çünkü cennet de cehennem de mahşer konusudur orada yaratılacak.
Cansu Canan: Hz. Ömerin müslüman oluşu..
Mehmet Okuyan: 10 dakikada sığmaz o. anlatıyım ama ne kadar sığar.

Cansu Canan: Kabeyi gördüğüm vakit bana hep hz Ömerin müslüman oluşunu hatırlatır demiştiniz.
Mehmet Okuyan: Örtüyü her gördüğümde onu hatırladım. Dedim ki elbet bu örtü değil o zamanki örtü ama o zamanda örtüsü vardı şimdi de var. O örtü ne görüntülere sahne oldu şahit odu diye içimden geçiriyordum. Tavaf yaparken, orada şerit halinde ayetler var çok isabetli ayetler. İyi tespit edilmiş ayetler hac ile alakalı hz İbrahim ile alakalı ayetler yazmışlar. allahın bağışlayıcı oluşuyla ilgili falan ayetler var. Ben orada kabe'nin duvarına bakarken kendi kendime, Burada hz peygamber durdu bu kesin. Bu geldi burada kuran okudu bu kesin. Onun okuyuşundan insanlar o kadar etkileniyordu ki vahyin muhatabı olan hz Muhammed ayet okuyor insanın yüreği titremez mi. Orada o zaman duranlar peygamberimizin ne okuduğunu da anlıyordu o dili konuşuyorlardı. O kadar esaslı o kadar doğru yerden, zamanında ve isabetli okuyordu ki etkilenmemek mümkün değildi. Hz. Ömer o zaman daha hazreti değil. Hattabın oğlu Ömer, etrafındakilerle velid bin muiyeler, ahnes bin şureykler filan, ebu lehebler onlarla beraber anlaşıp peygamberimizin kuran okumasından milletin etkilenmemesi için engel olmaya çalışıyorlardı ama çokta engel olamıyorlardı. Bari o okurken gürültü yapalımda sesini duymasın diyorlardı.

Fussilet suresi 26.ayet onu anlatır. ''Kâfirler: “Bu Kur’ân’ı dinlemeyin, içinde gürültü yapın. Umulur ki böylece siz gâlip olursunuz.” dediler.'' İşte ömer diyorki o zaman gürültü yapılıyordu alkış, ıslık çalıyorlardı peygamberimizin sesi duyulmasın diye. sonra yanına gitmesinler diyede kendilerinde ambargo uyguluyorlardı, bir gün diyorki anlaştık kimse dinlemeyecek bunu. Böyle diyorduk ama kendimiz sabredemiyorduk, o kadar etkileyiciydi ki onu dinlememek akıl karı değildi her defasında sözleştik fakat sözümüzü tutamadık. Sabah aydınlanınca bu akşam bulunmayacağız demiştik birde baktık ki hepimiz oradayız. bir gün kesin karar verdik hiç birimiz gitmeyeceğiz diye. Ben diyor yine sabredemedim,  gecenin bir saati geldi kabeye peygamberimizin her zaman namaz kıldığı bir yer varmış. Oraya geldim karşısına saklandım diyor, oraya gelişimi kimse görmedi. Ben orda bekliyorum, peygamberimiz geldi fdiyor sabah namazını kılmaya, birinci rekatta hakka suresini okumaya başladı. Biz sabah namazında kulhuvallahu ehadı okuyoruz kısa diye.  Ömer diyor ki perdenin arkasından ''meğer şairmiş haberimiz yok, baksana şiir söylüyor.''Peygamberimiz ikinci rekata bakıyor bu sefer ''görebildiğiniz ve göremediğiniz ne varsa ben yemin ediyorum. Bu çok değerli bir elçinin (Cebrail'in getirdiği) sözüdür. O hiçbir şekilde şairin sözü değildir. Ne kadar azınız iman ediyorsunuz.'' Ömer diyor ki ''benim burda olduğumu bilmiyordu bilse bile ne düşündüğümü bilmiyordu. Bunu tahmin ettiğine göre büyücüdür kahindir.'' Peygamberimiz okumaya devam ediyor: ''Kuran bi kahin sözü de değildir ne kadar azınız gereçeği hatırlıyorsunuz.'' Bunu duyunca ''kendisi uyduruyor'' dedim. Ayet devam ediyor ''Kuran alemlerin rabbinin indirdiği hakikattir. Eğer o bazı sözleri bize nispet etseydi sağ elinden yakalardık, sonrada onun şah damarını keserdik. İçinizden hiç biriniz bize engel olamazdı.'' Ömer diyor ki ben bunları duydum yığıldım. Ama hattabın oğlu ömere yığılmak yakışmazdı diyor. Mecburen kendimi toparladım diyor. Peygamberimiz evine giderken  ''kim geliyor peşimden'' diyor. Oda ''Ben hattabın oğlu ömerim'' diyor. Hz. Muhammed neden geliyorsun peşimden diyor. Ömer de''Ben müslüman olmaya geliyorum'' deyince peygamberimiz ''Bu rabbimin bana olan en büyük ihsanıdır.'' diyor. Peygamberimiz risaletin ilk günlerinde dua edermiş:''Ya rabbi şu islamı 2 ömerden biriyle destekle''  Birisi ebu cehil diğeri ömer bin hattab.

Kuranı anlayarak okuyanlar birer ömer teslimiyetiyle kurani hakikatlere yüreğini açacaklardır.

Cansu canan: Gecenin mesajıda bu olsun. Hocam geldiğiniz için çok teşekkürler, ağzınıza ayağınıza sağlık. Ayrıca rahatsız olmanıza rağmen geldiniz sözünüzü tuttunuz. Efendim size de çok teşekkür ediyorum, yine bizleri yalnız bırakmadığınız için. Haftaya öteki gündemde tekrar görüşünceye dek bu gecelik hoşçakalın.